Kültür-Sanat
En Gelişmiş Ülkelerden Japonya’nın Orta Çağ’daki Zorlu Yaşam Koşulları
Bugün teknoloji, ekonomi ve yaşam standartları açısından dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Japonya, geçmişte bambaşka bir tabloya sahipti. Orta Çağ Japonya’sı (1185–1606), ihtişamlı sarayların ve samurayların romantize edilmiş hikâyelerinden ibaret değildi; büyük bir kesim için yaşam, en az Orta Çağ Avrupa’sı kadar zordu. Savaşların, kıtlıkların, sınıf ayrımlarının ve salgın hastalıkların gölgesinde geçen bu dönem, Japon halkı için hayatta kalma mücadelesinin sembolüydü.
Toplum Yapısı: Katı Bir Hiyerarşi
Orta Çağ Japonya’sında toplum kesin sınırlarla ayrılmıştı. En üstte samuray ve bushi sınıfı, yani savaşçılar bulunuyordu. Onların altında aristokratlar ve rahipler yer alırken, toplumun bel kemiğini çiftçiler ve köylüler oluşturuyordu. İlginçtir ki Avrupa’nın aksine, tüccarlar bu hiyerarşide köylülerin bile altında sayılıyordu. Bunun nedeni, üretim yapmamaları ve yalnızca al-sat yoluyla kazanç sağlamalarıydı.
Toplumun en alt tabakasında ise “eta” veya “hinin” denilen dışlanmışlar vardı. Bu insanlar, toplumun istemediği işleri üstleniyordu: kasaplık, deri işçiliği, cenaze işleri, hatta aktörlük bile bu sınıfın sorumluluğundaydı. Yasal sınıf atlama mekanizmaları yoktu, ancak uzun süren iç savaş dönemlerinde köylüler bazen samuray olma şansı elde edebiliyordu.
Kadınların durumu da erkeklere kıyasla oldukça sınırlıydı. Miras, mülkiyet, boşanma ve seyahat gibi hakları genellikle yoktu. Bir kadının hayatı, kocasının toplumsal konumu ve bölgesine göre şekilleniyordu. Kız çocuklarının en büyük “şansı”, daha yüksek sınıftan bir erkekle evlenip ailelerine güç kazandırmaktı.
Evlilik ve Kadının Rolü
Evlilik, üst sınıflarda politik ve ekonomik bir meseleydi. Samuray aileleri kızlarını güçlü müttefikler elde etmek için evlendirirdi. Gelinlere düğünde sembolik bir bıçak hediye edilirdi; bu, kocaları sefere gittiğinde evi korumanın onların görevi olduğunu hatırlatıyordu.
Samurayların eşleri, dövüş sanatları eğitimi alır ve gerektiğinde evlerini savunurlardı. Boşanma ise tamamen erkeğin insafına bağlıydı. Bir kocanın eşine yazacağı bir mektup evliliği bitirmeye yeterliydi. Aldatma gibi durumlarda kadınların idama kadar giden ağır cezalarla karşılaşması mümkündü.
Kırsal bölgelerde evlilik daha farklıydı. “Yohai” (gece ziyareti) geleneğiyle çiftler evlenmeden önce ilişki yaşayabiliyor, hatta evlilik dışı birliktelikler de toplumda normal karşılanabiliyordu.
Aile Yapısı ve “Ie” Sistemi
Ailenin temel birimi “ie” idi; yani ev. Bu evlerde yalnızca çekirdek aile değil, geniş aile, hizmetçiler ve onların çocukları da birlikte yaşardı. Ev, bireylere ait değil, aile soyunun bir parçası olarak görülürdü.
Miras genellikle en büyük erkek çocuğa kalırdı. Erkek çocuk yoksa, dışarıdan bir erkek (koshu) getirilir veya evlat edinilirdi. Bu koshu, evin işlerini yönetir ve evin devamlılığını sağlardı. Ailelerin öncelikleri yükümlülük, itaat ve sadakat üzerine kuruluydu.
Eğitim: Samuraylar ve Tapınaklar
Orta Çağ Japonya’sında eğitim sınıfsal bir ayrıcalıktı. Çiftçilerin çocukları ailelerinden iş öğrenirken, resmi eğitim daha çok aristokratlar ve rahipler içindi. Ancak yükselen samuray sınıfı da çocuklarını eğitime yönlendirdi.
1439’da samuray Uesugi Norizane’nin kurduğu Ashikaga Okulu, 16. yüzyılda 3000 öğrenci yetiştirdi. Burada öğrencilere askeri strateji ve Konfüçyüs felsefesi öğretiliyordu. Ayrıca klasik Çin ve Japon edebiyatı büyük önem taşıyordu. 1275’te kurulan Kanazawa Kütüphanesi ve misyoner Hristiyanların açtığı okullar da dönemin eğitim kurumları arasındaydı.
Alışveriş ve Ekonomi
- yüzyıldan itibaren pazar yerleri Japonya’da önemli bir ekonomik merkez haline geldi. Haftalık ya da aylık kurulan bu pazarlar, köylülerin ve tüccarların mallarını satmasına olanak tanıyordu.
Başkentte ve büyük şehirlerde Çin kumaşları, Kore pamuğu, Ming porselenleri, Tayland ve Endonezya baharatları bulunabiliyordu. Vergiler, satılan malların boyutuna ve kilosuna göre alınıyor, böylece yerel yönetimlerin gelir kaynağı oluşuyordu.
Günlük Yemek Kültürü
Üst sınıflar ve rahipler günde iki öğün, alt sınıflar ise dört öğün yemek yerdi. Temel besin pirinçti. Bunun yanında sebzeler, balık, deniz yosunu ve meyveler günlük beslenmenin ana unsurlarıydı. Et tüketimi Budizm’in etkisiyle aristokratlar arasında hoş karşılanmazken, samuraylar ve köylüler fırsat buldukça et yiyordu.
Baharat olarak soya sosu, wasabi, sansho ve zencefil kullanılırdı. Yeşil çay, yemeklerden sonra içilen vazgeçilmez bir içecekti. Sake (pirinç şarabı) ise özel günlerde tercih edilirdi.
Giysi ve Moda
Üst sınıflar ipekten yapılmış rengârenk kimonolar giyerken, alt sınıflar daha sade renkli keten veya pamuk kıyafetler kullanıyordu. Ayakkabı olarak tahta, deri veya halattan yapılan zori sandalları tercih ediliyordu.
Samuray erkekler genellikle “kamishimo” adı verilen özel kıyafetler giyerdi. Kadınlar süs için saç iğneleri, taraklar ve inci takılar kullanırdı. Solgun yüz makyajı güzellik göstergesiydi; kadınlar beyaz pudra sürer, dudaklarını kırmızı boya ile nokta şeklinde renklendirirdi. Samuraylar ve bazı kadınlar ise dişlerini siyaha boyayarak “ohaguro” denilen güzellik standardını uygularlardı.
Eğlence ve Kültürel Faaliyetler
Eğlence hayatı, sosyal sınıfa göre farklılık gösteriyordu. Shinto tapınaklarında düzenlenen sumo güreşleri, aristokratların gözdesiydi. Halk arasında ise balıkçılık, horoz dövüşleri, go ve shogi gibi masa oyunları popülerdi.
- yüzyıldan sonra “noh tiyatrosu” büyük bir kültürel etkinlik haline geldi. Maskeli oyuncular, müzik eşliğinde tanrıların ve halk kahramanlarının hikâyelerini sahneliyordu. Çocuklar ise topaç, uçurtma ve geleneksel bebeklerle vakit geçiriyordu.
Seyahat ve Tehlikeler
Japonya’nın dağlık yapısı nedeniyle seyahat zordu. Çoğu yolculuk yürüyerek yapılır, yükler at arabalarında taşınırdı. Zenginler için kago (tahtırevan) en konforlu ulaşım yoluydu. Ancak yolculuklar haydutlar ve wako korsanları nedeniyle tehlikeliydi.
Rahipler, Kore ve Çin’e giderek oradaki bilgileri Japonya’ya taşıyorlardı. Bu seyahatler, Japonya’nın kültürel ve dini yapısını zenginleştirdi.
Ölüm, Cenaze ve İnançlar
Orta Çağ Avrupa’sında ortalama yaşam süresi 40 yıl iken, Japonya’da bu rakam 50 yıla yakındı. Buna rağmen kıtlık, savaşlar ve salgın hastalıklar yaşamı zorlaştırıyordu. Çiçek hastalığı ve cüzzam yaygındı.
Cenazelerde en yaygın yöntem cesedin yakılmasıydı. Japonlar ruhların “Shigo no Sekai” isimli karanlık dünyaya gittiğine inanıyordu. Budist inançlara göre ise ölüler cennete, cehenneme veya yeniden doğuşa yöneliyordu. Obon Festivali’nde ataların ruhlarının dünyayı ziyaret ettiğine inanılır ve üç gün boyunca ölenlere saygı gösterilirdi.
https://pinek.net/mileva-maric-potansiyeli-harcanan-matematik-dehasi
Sonuç: Zorlu Bir Dönemin Ardından
Bugün Japonya, teknoloji, ekonomi ve kültür alanlarında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Ancak bu noktaya gelmesi, Orta Çağ’ın zorlu şartlarından geçmesiyle mümkün oldu. Savaşlarla, kıtlıklarla ve hastalıklarla yoğrulan o dönem, modern Japon toplumunun disiplinli ve dayanıklı yapısının temellerini attı.