Kültür-Sanat
Geyşa Kültürü Nasıl Fahişelerden İlham Alınarak Ortaya Çıktı?

Geyşa kültürü, Japonya’nın en köklü ve ilginç geleneklerinden biridir. Birçok kişi geyşaların, Japonya’da sadece eğlence sektörüyle ilgili olduğunu düşünse de, bu kültür aslında çok daha derin köklere sahiptir ve Japonya’nın estetik anlayışını, sanatını, tarihini yansıtan önemli bir yapıdır. “Geyşa” kelimesi, Japonca’da “sanat” anlamına gelen “gei” ve “kişi” anlamına gelen “sha” sözcüklerinin birleşimiyle oluşmuştur ve “sanat insanı” ya da “sanatın ustası” anlamına gelir. Bu yazımızda geyşa kültürünün kökenlerini, gelişimini ve modern dünyadaki yerini inceleyerek, bu gizemli ve sofistike kültür hakkında bilgi edineceğiz.
Table of Contents
Geyşa Kültürünün Kökenleri ve Gelişimi
Geyşa kültürü, Japonya’da Edo Dönemi’ne kadar uzanan uzun bir geçmişe sahip. 1603-1868 yılları arasında süren Edo Dönemi, Japon kültüründe sanata, müziğe, şiire ve diğer estetik unsurlara verilen değerin arttığı bir dönemdir. Geyşa kültürünün temelinde, Japonya’nın kabuki tiyatrosunda ve yüzen dünyalar olarak bilinen “ukiyo-e” eğlence bölgelerinde çalışan kadınların yarattığı bir estetik anlayış yer alır. Bu dönemde, eğlence dünyasında yer alan ve kendini sanat ile ifade eden kadınlar, bugünkü anlamda geyşaların öncüsü sayılabilir.
İlginç bir şekilde, geyşa kültürünün ilk örneklerini erkeklerin oluşturduğu biliniyor. Bu erkek sanatçılar, dans ve müzik performansları ile eğlence etkinliklerinde yer alıyordu. Zamanla, kadınların da bu alanlarda çalışmasıyla birlikte geyşa kültürü, kadınların baskın olduğu bir yapı haline geldi. Kadın geyşalar, yalnızca fiziksel güzellikleriyle değil, aynı zamanda sanatsal becerileri, zekâları ve zarafetleriyle de tanınır hale geldiler.

Fahişelik ve Geyşa Kültürü Arasındaki Farklar
Geyşa kültürünün fahişelikle sıkça ilişkilendirilmesinin sebebi, Japonya’daki eğlence sektöründe fahişelerin de önemli bir yere sahip olmasından kaynaklanır. Edo Dönemi’nde Japonya’nın eğlence bölgelerinde, geyşalar ile oiran adı verilen fahişeler aynı mekânlarda çalışabiliyordu. Oiranlar, zengin kesime hitap eden, sanatsal bilgiye sahip ve oldukça görkemli kıyafetlerle süslenmiş fahişelerdi. Geyşalar, bu kadınlardan ilham alarak sanat ve zarafetin ön planda olduğu bir kimlik geliştirdiler, ancak geyşa kültürü, fahişelikten ayrışarak tamamen sanata ve geleneksel değerlere odaklandı. Geyşaların amacı, müşterileri eğlendirmek, onlara müzik ve dans performansları sunmak, sohbet etmek ve Japon kültürünü tanıtmaktı.
Bu ayrışmaya rağmen, Batı dünyasında geyşalar hakkında yanlış anlaşılmalar devam etti. Geyşalar, her zaman fiziksel yakınlaşma veya fahişelikle ilişkilendirildi. Oysa ki geyşa kültürü, çok daha saygın ve geleneksel bir alan olarak Japon kültüründe yer alır.
Geyşaların Eğitimi ve Görevleri
Geyşa olmak uzun ve zorlu bir eğitim sürecini gerektirir. Bu eğitimi alan genç kızlara “maiko” denir ve bu kişiler henüz tam anlamıyla geyşa olmadan önce uzun yıllar boyunca sanat ve zarafet eğitimi alır. Maiko’lar dans, müzik, çay seremonisi, şiir ve geleneksel enstrüman çalma gibi birçok alanda yetenek kazanır. Bu eğitimin amacı, geyşaların sadece fiziksel güzellikleriyle değil, aynı zamanda sanata olan hakimiyetleriyle de takdir edilmelerini sağlamaktır.
Maiko’lar, geyşa evlerinde (okiya) yaşar ve usta geyşalar tarafından yetiştirilir. Geyşa olduktan sonra ise sanatsal yeteneklerini daha da geliştirir ve müşteri eğlendirme alanında profesyonel bir sanatçı haline gelirler. Geyşalar, geleneksel kıyafetleri, kimono ve özel makyajlarıyla dikkat çeker. Yüzlerini beyaz bir makyajla kaplayıp dudaklarını kırmızı renkle boyayarak, Japonya’nın klasik estetik anlayışını yansıtırlar.
Modern Dünyada Geyşa Kültürü
Geyşa kültürü, Japonya’da halen devam etmekle birlikte, eskisi kadar yaygın değildir. Modern Japon toplumunda geyşalar, Kyoto gibi bazı geleneksel bölgelerde hâlâ görülse de, sayıları oldukça azalmıştır. Günümüzde Japonya’nın bazı bölgelerinde geleneksel geyşa eğlencesi sunan mekânlar ve geyşa okulları bulunmaktadır. Turistler için de özel etkinlikler düzenlenir ve Japon kültürünün bu özgün yönünü deneyimlemek isteyenler için geyşa performansları sunulur. Geyşa kültürü, aynı zamanda Japonya’nın turistik çekim merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Geyşa Kültürünün Batı’da Algılanışı
Geyşa kültürü, Batı dünyasında sıklıkla yanlış anlaşılmış ve fahişelikle ilişkilendirilmiştir. Oysa ki, geyşalar fahişe değil, sanatı ve geleneksel Japon kültürünü temsil eden sanatçılardır. Geyşaların Batı’da yanlış anlaşılmasının sebeplerinden biri, Batılıların Japon eğlence sektöründeki kadınlara olan ilgisi ve bazı film ve kitapların bu kültürü yanlış yansıtmasıdır.
Özellikle “Bir Geyşanın Anıları” gibi eserler, geyşa kültürünün popülerleşmesine katkı sağlamış, ancak birçok yanlış anlaşılmaya da sebep olmuştur. Gerçekte, geyşalar geleneksel sanatı yaşatan, toplumda saygın bir yere sahip olan ve Japon kültürünün estetik unsurlarını temsil eden kişiler olarak görülmelidir.
Sonuç
Geyşa kültürü, Japonya’nın estetik anlayışını, zarafetini ve sanata olan bağlılığını yansıtan derin köklere sahip bir gelenektir. Fahişelikle ilişkilendirilse de, geyşa kültürü tamamen sanata ve geleneksel değerlere odaklanır. Geyşalar, Japon kültürünü yaşatan, sanatsal yetenekleriyle bilinen ve Japon estetiğini temsil eden saygın sanatçılardır. Japonya’yı ziyaret edenler için geyşa kültürü, ülkenin tarihi ve sanatsal zenginliklerini tanımak adına önemli bir deneyim sunar.
Kültür-Sanat
Kaplumbağa Terbiyecisi: Osman Hamdi Bey’in Toplumsal Mesajlarla Dolu Efsane Tablosu

Osman Hamdi Bey, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli entelektüellerinden biridir. Ressamlığının yanı sıra arkeolog, müzeci ve hukukçu kimliğiyle de öne çıkar. Onun en bilinen eseri olan Kaplumbağa Terbiyecisi ise yalnızca bir tablo değil, aynı zamanda Osmanlı toplumunun modernleşme sancılarını simgeleyen bir kültürel metindir. 1906 yılında yapılan eser, Osman Hamdi Bey’in en çok konuşulan ve tartışılan yapıtı olarak sanat tarihine kazınmıştır.
Dönemin Osmanlı’sında Batılılaşma tartışmaları, modernleşme çabaları ve toplumsal dönüşüm sancıları vardır. İşte tam bu ortamda ortaya çıkan Kaplumbağa Terbiyecisi, aslında sadece bir resim değil, Osmanlı’nın geleceğine dair bir metafor olarak okunur.
Tabloya Yakından Bakış
Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunda Osman Hamdi Bey’in kendisi olduğu düşünülen, uzun kaftanı giymiş, elinde ney taşıyan bir figür görülür. Figürün etrafında ise birkaç kaplumbağa vardır. Adam, onları eğitmeye çalışıyormuş gibi görünse de aslında tabloya bakıldığında derin bir sabırsızlık ve çaresizlik hissi sezilir.
Kaplumbağaların yavaşlığı, toplumsal değişimin ağır ilerleyişini; terbiyecinin sabrı ise bu değişim sürecinde aydınların yalnız mücadelesini temsil eder. Bu açıdan bakıldığında tablo, Osmanlı’daki reformların ne kadar zor ilerlediğine dair oldukça güçlü bir eleştiridir.

Toplumsal Mesajlar
Tablonun alt metinlerinde, Osman Hamdi Bey’in Batılılaşma sürecine ve Osmanlı aydınlarının yalnızlığına dair göndermeler vardır. Kaplumbağaların çok yavaş hareket etmesi, toplumsal dönüşümün sancılı bir şekilde ilerlediğini gösterir. Terbiyeci figürü ise modernleşme mücadelesini tek başına üstlenen sanatçı, bilim insanı ve entelektüelleri simgeler.
Ayrıca ney, Osmanlı’da mistik ve kültürel bir sembol olarak bilinir. Terbiyecinin elindeki ney, aslında sabır ve zamanın geçişine dair bir imadır. Bu da sanatçının değişimi sabırla beklemek zorunda kaldığını anlatır.
Kaplumbağa Terbiyecisi’nin Sanat Tarihindeki Yeri
Kaplumbağa Terbiyecisi, yalnızca Osmanlı resim sanatında değil, dünya sanat tarihinde de benzersiz bir yere sahiptir. Çünkü bu tablo, bir toplumun modernleşme sürecini alegorik bir şekilde tasvir eden ender eserlerden biridir.
Sanat tarihçileri, bu tabloyu Osmanlı toplumunun modernleşme sancılarının görsel bir özeti olarak yorumlar. Kaplumbağaların sabit ve ağır hareketleri, toplumun yeniliklere direnç göstermesini; terbiyecinin yalnızlığı ise bu süreci omuzlayan aydınların çaresizliğini gözler önüne serer.
Eserin Satış Rekoru
Kaplumbağa Terbiyecisi yalnızca sanatsal değeriyle değil, aynı zamanda ekonomik değeriyle de sık sık gündeme gelmiştir. 2004 yılında İstanbul’da yapılan bir müzayedede bu eser, 3,5 milyon dolara alıcı bulmuş ve Türkiye’de satılan en pahalı tablo olma unvanını elde etmiştir. Bu durum, tablonun ne kadar kıymetli ve sembolik bir eser olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Osman Hamdi Bey’in Mesajı
Osman Hamdi Bey, Kaplumbağa Terbiyecisi aracılığıyla aslında kendi döneminin sorunlarına bir ayna tutar. Sanatçının amacı, izleyiciye yalnızca bir görsel şölen sunmak değil, aynı zamanda derin bir düşünceye davet etmektir. Onun sanatı, toplumsal dönüşümün sancılarını, bireyin yalnızlığını ve reformların ağır ilerleyişini görselleştirir.

Günümüzde Kaplumbağa Terbiyecisi
Bugün Kaplumbağa Terbiyecisi, İstanbul Pera Müzesi’nin en kıymetli eserlerinden biri olarak sergilenmektedir. Yılda yüzbinlerce sanatsever bu tabloyu görmek için müzeyi ziyaret eder. Ayrıca tablo, sosyal medyada sık sık gündeme gelir, karikatürlere ve farklı sanatsal yorumlara konu olur.
Modern çağda bile bu eser, bize toplumların dönüşüm sancılarının kolay olmadığını hatırlatır. Sabır, direnç ve zaman kavramları, Kaplumbağa Terbiyecisi’nin ana mesajı olarak hâlâ güncelliğini korur.
https://pinek.net/balin-neden-son-tuketim-tarihi-yoktur
Değerlendirme
Kaplumbağa Terbiyecisi, bir tablodan çok daha fazlasıdır. Osman Hamdi Bey’in sanat anlayışını, Osmanlı’nın modernleşme sürecini ve toplumsal dönüşüm sancılarını yansıtan eşsiz bir eserdir. Bugün hâlâ güncelliğini koruması ise onun ne kadar evrensel bir dile sahip olduğunu gösterir.
Kaplumbağa Terbiyecisi bize şunu anlatır: Değişim her zaman sancılıdır ama sabır ve sebatla devam eden yolculuk sonunda meyvesini verir. Osman Hamdi Bey, bu mesajı sanat aracılığıyla ölümsüzleştirmiştir.
Kaplumbağa Terbiyecisi’nin en dikkat çekici yönlerinden biri de, üzerinden geçen bunca zamana rağmen hâlâ güncel mesajlar taşımasıdır. Bugün modern toplumların hızla değişen yapıları karşısında bile bu eser, sabır, direnç ve kararlılık gibi kavramların önemini vurgulamaya devam ediyor. Hem sanatseverler hem de araştırmacılar için tablo, yalnızca bir görsel şölen değil, aynı zamanda düşünsel bir pusula işlevi görüyor. Osman Hamdi Bey’in bu başyapıtı, kültür-sanat alanında zamansız bir sembol olarak gelecek nesillere aktarılmaya devam edecek.
Kültür-Sanat
Ferrari’nin İkonik Logosunun Ortaya Çıkış Hikayesi

Dünyanın en prestijli otomobil markalarından biri olan Ferrari, sadece ürettiği araçlarla değil, aynı zamanda taşıdığı ikonik logosuyla da tanınıyor. Sarı zemin üzerinde şaha kalkmış siyah at figürü, hızın, cesaretin ve prestijin simgesi haline gelmiş durumda. Ancak bu logonun arkasında yalnızca bir tasarım süreci değil, kahramanlık ve ilham dolu bir hikâye yer alıyor.
Francesco Baracca ve Şaha Kalkmış At
Logonun kökleri, I. Dünya Savaşı’na kadar uzanır. İtalyan savaş pilotu Francesco Baracca, ülkesinde bir kahraman olarak tanınmıştı. Baracca, süvari birliğinden geldiği için uçağının gövdesine şaha kalkmış bir at sembolü çizmişti. Bu figür hem onun askeri kökenini hem de atlara olan bağlılığını yansıtıyordu.
Ne yazık ki Baracca savaşta hayatını kaybetti. Ancak onun simgesi, İtalya’da cesaretin ve kahramanlığın işareti olarak yaşamaya devam etti. Yıllar sonra bu sembol, dünya çapında bambaşka bir anlam kazanacaktı.
Enzo Ferrari’nin İlhamı
Genç yaşında motor sporlarına ilgi duyan Enzo Ferrari, o dönemde yarış pilotu olarak kariyerine başlamıştı. Bir gün Francesco Baracca’nın ailesiyle tanışma fırsatı buldu. Görüşme sırasında Baracca’nın annesi ona şu cümleyi söyledi:
“Oğlumun atını senin arabalarında kullan, sana şans getirecektir.”
Enzo bu sözlerden derin şekilde etkilendi. 1929’da kurduğu Scuderia Ferrari yarış takımı için şaha kalkmış at figürünü resmi sembol olarak benimsedi. Ardından 1947’de kendi markasını kurduğunda, bu simgeyi korumaya devam etti.

Sarı Zemin ve İtalyan Bayrağı
Şaha kalkmış at tek başına kalmadı. Logoda kullanılan sarı renk, Enzo Ferrari’nin doğduğu Modena şehrinin rengini temsil ediyordu. Ayrıca logonun üst kısmına eklenen yeşil, beyaz ve kırmızı şeritler, İtalya bayrağını simgeliyordu. Böylece sembol, hem yerel kökleri hem de ulusal gururu aynı anda taşıyordu.
İsminin Anlamı
İtalyanca’da “nalbant” ya da “demirci” anlamına gelir. Bu da logonun taşıdığı figürle ironik bir bağ kurar. Çünkü soyadı demir işçiliğine atıfta bulunan Enzo, modern çağın “çelik atlarını” üretmiş ve bu otomobillere bir at sembolü yerleştirmiştir. Böylece isim ve logo, birbirini tamamlayan güçlü bir bütünlük kazanmıştır.
Kültürel ve Tarihsel Etkiler
Logo, yıllar içinde yalnızca otomobil sektörünü temsil eden bir işaret olmaktan çıktı. Şaha kalkmış at figürü, hızın ve gücün evrensel sembollerinden biri haline geldi.
- Motor sporları: Formula 1 pistlerinde Ferrari logosunu görmek, taraftarlar için büyük bir heyecan kaynağıdır.
- Moda ve lüks: Sembol, sadece otomobillerde değil, saatlerden kıyafetlere kadar pek çok üründe de kullanılmaktadır.
- Ulusal gurur: İtalya için bu figür, yalnızca bir marka değil, aynı zamanda kültürel bir değer olarak görülmektedir.
Ferrari Logosu ve Modern Çağ
Dünyanın dört bir yanında tanınır. Sarı zemin üzerindeki siyah at figürü, yalnızca bir marka amblemi değil; aynı zamanda gücü, cesareti ve başarıyı temsil eden bir işarettir. Hangi coğrafyada olursa olsun bu sembol görüldüğünde, akıllara hız, tutku ve lüks gelir.
Logonun bu kadar güçlü bir kimliğe sahip olmasının nedeni, hem tarihi kökenlerinden hem de Enzo Ferrari’nin vizyonundan kaynaklanıyor. Çünkü o, markasını sadece bir otomobil üreticisi olarak değil, bir yaşam tarzının temsilcisi olarak konumlandırdı.

https://pinek.net/mtv-video-muzik-odulleri-2025
Sonuç
Ferrari logosunun hikâyesi, kahramanlık ve ilhamla harmanlanmış bir tarih anlatısıdır. Francesco Baracca’nın savaş uçağından Enzo Ferrari’nin yarış pistlerine uzanan bu sembol, bugün dünya otomotiv tarihinin en ikonik işaretlerinden biridir. Sarı arka plan, İtalya bayrağının renkleri ve şaha kalkmış at figürü, birlikte yalnızca bir markayı değil, aynı zamanda bir kültürü ve tutkuyu temsil eder.
Ferrari logosunun başarı hikâyesi, aslında markaların semboller aracılığıyla nasıl bir kimlik yaratabileceğini gösteren mükemmel bir örnektir. Bir amblem, yalnızca görsel bir tasarım değil; aynı zamanda tarihsel bir arka plan, kültürel bir mesaj ve duygusal bir bağ içerdiğinde kalıcı hale gelir. Bugün Ferrari logosu, yalnızca otomobil tutkunlarının değil, lüks yaşamı benimseyen herkesin zihninde özel bir yere sahiptir.
Bu hikâye ayrıca, marka kimliğinin tesadüflerle değil, doğru stratejiler ve güçlü bir vizyonla şekillendiğini gösteriyor. Enzo Ferrari, Baracca ailesinden aldığı ilhamı kendi markasına uyarlayarak, tarihin en güçlü sembollerinden birini yarattı. Aradan geçen onca yıla rağmen, şaha kalkmış at figürü hâlâ aynı gücü ve anlamı koruyor.
Gelecekte yeni teknolojiler, elektrikli araçlar ya da farklı tasarımlar gelse bile, Ferrari logosu varlığını sürdürecek. Çünkü bu sembol, yalnızca bir markayı değil, aynı zamanda tutkuyu, cesareti ve mükemmelliğe olan inancı temsil ediyor.
Eğlence
MTV Video Müzik Ödülleri 2025 Sahiplerini Buldu: Yıldızların Parladığı Unutulmaz Gece

Müzik dünyasının en prestijli gecelerinden biri olan MTV Video Müzik Ödülleri 2025, 7 Eylül’de New York’taki UBS Arena’da gerçekleşti. 42. kez düzenlenen bu büyük etkinlik, hem sahne performansları hem de ödül kazanan sanatçıların yarattığı heyecan ile hafızalara kazındı. Gecenin sunuculuğunu hip hop efsanesi LL Cool J üstlenirken, dünya çapında milyonlarca izleyiciye ulaşıldı.
En Prestijli Ödüller
MTV Video Müzik ödülleri 2025’in en dikkat çekici ödüllerinden “Video of the Year” kategorisinde kazanan Ariana Grande oldu. “Brighter Days Ahead” şarkısına çektiği klip, gerek görsel efektleri gerekse sanatsal yönetimiyle yılın en çok konuşulan prodüksiyonlarından biri haline geldi.
“Artist of the Year” ödülü Lady Gaga’ya gitti. Sahnede yaptığı etkileyici konuşmada hayranlarına teşekkür eden Gaga, müziğin insanlar arasında birleştirici bir güç olduğunu vurguladı.
“Song of the Year” kategorisinde ise Rosé ve Bruno Mars’ın ortak çalışması “Apt.” ipi göğüsledi. Bu başarı, Rosé’yi K-pop sanatçıları arasında bu kategoride ödül kazanan ilk isimlerden biri haline getirdi.
Tür Bazlı Kazananlar
Farklı müzik türleri de gecede ödüllerle taçlandırıldı. En İyi Pop Sanatçı ödülünü Sabrina Carpenter alırken, En İyi Rock kategorisinde Coldplay zafere ulaştı. Latin müzikte Shakira ödül kazanarak istikrarını korudu. En İyi Afrobeats ödülü Tyla’ya, En İyi K-pop ödülü ise Lisa’nın Doja Cat ve Raye ile birlikte seslendirdiği “Born Again” şarkısına verildi.
MTV Video Müzik ödülleri 2025 Özel Ödülleri
Gecede yalnızca tür bazlı ödüller değil, aynı zamanda onur ödülleri de dağıtıldı. Michael Jackson Video Vanguard Award bu yıl Mariah Carey’e takdim edildi. Carey sahnede yaptığı performansla yıllara meydan okuyan enerjisini bir kez daha gösterdi.
HASANCAN KAYA’NIN KONUŞANLARI DİSNEY PLUS’A GEÇİYOR
MTV Video Müzik ödülleri 2025’te ilk kez verilen Latin Icon Award ise Ricky Martin’in oldu. Latin müziğe katkılarıyla adından söz ettiren Martin, duygusal teşekkür konuşmasıyla ayakta alkışlandı.
Ayrıca hip hop efsanesi Busta Rhymes, Rock the Bells Visionary Award ödülüne layık görüldü.
Albüm ve Teknik Başarılar
Sabrina Carpenter, “Short n’ Sweet” albümü ile Yılın Albümü ödülünü kazanarak gecenin en çok konuşulan isimlerinden biri oldu. Ayrıca “Manchild” şarkısıyla kazandığı En İyi Görsel Efekt ödülüyle de fark yarattı.

Kazananların Tam Listesi
- Video of the Year: Ariana Grande – “Brighter Days Ahead”
- Artist of the Year: Lady Gaga
- Song of the Year: Rosé & Bruno Mars – “Apt.”
- Best New Artist: Alex Warren
- Best Pop Artist: Sabrina Carpenter
- Best Rock: Coldplay
- Best Latin: Shakira
- Best Afrobeats: Tyla
- Best K-pop: Lisa (feat. Doja Cat & Raye) – “Born Again”
- Album of the Year: Sabrina Carpenter – “Short n’ Sweet”
- Best Visual Effects: Sabrina Carpenter – “Manchild”
- Michael Jackson Video Vanguard Award: Mariah Carey
- Latin Icon Award: Ricky Martin
- Rock the Bells Visionary Award: Busta Rhymes
- Song of Summer: Tate McRae – “Just Keep Watching”
Performanslar ve Gecenin Anları
Gecede en çok alkış alan performanslardan biri Lady Gaga’ya aitti. Hem vokal gücü hem de sahne şovlarıyla unutulmaz bir an yaratan Gaga, aldığı ödülleri sahne partneri Michael Polansky’e ithaf etti.
Ariana Grande dört farklı sahne kostümüyle geceye damga vururken, Sabrina Carpenter yağmur efekti eşliğinde yaptığı sahne performansıyla göz kamaştırdı. Britney Spears’a ithaf ettiği sahne kostümü de izleyiciler tarafından büyük beğeni topladı.
Rosé’nin Bruno Mars ile sahneye taşıdığı düet, gecenin en duygusal ve coşkulu anlarından biri oldu.

2025 VMAs’nın Müzik Dünyasına Yansıması
Bu yılki MTV Video Müzik Ödülleri, kadın sanatçıların damga vurduğu bir gece oldu. Lady Gaga, Ariana Grande, Sabrina Carpenter ve Rosé, ödülleriyle birlikte küresel müzik sahnesinde kadınların yükselişini bir kez daha gözler önüne serdi.
Ayrıca K-pop, Afrobeats ve Latin müzik gibi türlerin dünya çapında ulaştığı nokta, ödüllerle taçlandırıldı. Böylece VMAs, yalnızca Amerika merkezli değil, küresel müziğin gücünü de temsil eden bir platform olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Gecenin sonunda herkesin üzerinde uzlaştığı gerçek şuydu: MTV Video Müzik ödülleri 2025, yalnızca bir ödül töreni değil, müziğin evrensel gücünü kutlayan tarihi bir an olarak hafızalara kazındı.
-
Kültür-Sanat3 hafta ago
Osmanlı Askerleri Seferlerde Yemek Organizasyonunu Nasıl Hallediyordu?
-
Kültür-Sanat2 hafta ago
Lisa Simpson’ın Derin Hikâyesi: Simpsons Evreninin En “Underrated” Karakteri
-
Kültür-Sanat3 hafta ago
Wednesday 2. Sezon 2. Kısmı İçin Fragman Yayınlandı: Gizem ve Karanlık Yeniden Başlıyor
-
Kültür-Sanat2 hafta ago
House of Guinness: Peaky Blinders’ın Yaratıcılarından
-
Yemek & Sağlık3 hafta ago
Çikolata, Nasıl Oldu da Dünyanın En Popüler Gıdalarından Biri Olmayı Başardı?
-
Teknoloji3 hafta ago
Apple Mac’e İlk Kurulması Gereken Önemli Uygulamalar
-
Kültür-Sanat2 hafta ago
Exxen’den Disney Plus’a: Hasan Can Kaya’nın Konuşanlar Programı Yeni Sezonuyla Geliyor
-
Teknoloji3 hafta ago
Omoda 7 SUV Türkiye’ye Geliyor! Büyük Sürpriz