Haberler
Güllü kimdir? 52 yaşındaki sanatçı yaşamını yitirdi: Oğlundan “intihar değil, kaza” açıklaması.

Arabesk–fantezi müziğin sevilen sesi Güllü (Gül Tut), Yalova’da 5. kattaki evinin balkonundan henüz belirlenemeyen bir nedenle düşerek 52 yaşında hayatını kaybetti. Olayın ardından bölgeye sevk edilen sağlık ve emniyet ekipleri, sanatçının yaşamını yitirdiğini tespit etti. Cenazesi, Yalova Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı. Acı haberi sanatçının oğlu sosyal medya hesabından duyurdu ve dolaşıma giren “intihar” iddialarını kesin bir dille yalanladı: “Bu gece yaşanan elim bir kaza sonucu annemi kaybettik. Sosyal medyadaki intihar haberleri asılsızdır. Cenaze ile ilgili gelişmeleri paylaşacağım. Başımız sağ olsun.”
Olayın ardından mahallede hüzün: “Kendi halinde, zararsız bir komşuydu”
Sanatçının komşusu Halit Becergen (73), gazetecilere yaptığı açıklamada “Yaklaşık 1,5 yıldır komşuyduk. İyiydi, kendi halinde, zararsızdı; sanatçıydı zaten. Allah taksiratını affetsin, geride kalanlara sabır versin.” dedi. Yalova esnafından Sezgin Kaya ise üzüntüsünü “İyi bir insan ve iyi bir sanatçıydı. Esnaf tarafından sevilirdi; akşamdan beri hiç uyumadık. Allah sevenlerine sabır versin.” sözleriyle paylaştı.
Emniyet birimleri olayla ilgili adli soruşturmanın sürdüğünü, ölümün kesin sebebinin otopsi raporuyla netleşeceğini bildirdi. Oğlunun beyanı doğrultusunda aile, sürecin “kazaya bağlı” yürütülmesini istiyor ve kamuoyundan spekülasyondan kaçınılmasını rica ediyor.
“Güllü kimdir?”: Kasımpaşa’dan sahnelere uzanan bir ömür
Gerçek adı Gül Tut olan sanatçı, 15 Ekim 1973’te İstanbul–Beyoğlu/Kasımpaşa’da dünyaya geldi. Roman kökenli bir aileden gelen Güllü, müzikle kurduğu ilişkiyi hiçbir zaman sadece “meslek” olarak görmedi; çocuk yaşlardan itibaren düğün salonlarında ve gece kulüplerinde söylediği şarkılarla çevresinde adını duyurmaya başladı. 1990’ların başında kaset ve televizyon dünyasının hızla büyüdüğü, arabesk–fantezi hattında güçlü kadın seslerin sahnede daha görünür olduğu bir dönemde dikkat çekti.
Onu geniş kitlelere taşıyan kırılmalardan biri, Roman havalarını sahici bir enerji ve güçlü bir yorumla icra etmesiydi. Güllü’nün repertuvarı, içli arabesk duygusunu hareketli Roman ritimleriyle bir araya getiriyor; kalabalık düğün salonlarından ekran başındaki milyonlara uzanan bir “karnaval hüzün” atmosferi yaratıyordu. Bu sentezin en bilinen örneklerinden “Balıkesir Bandırma”, sahnelerde büyük bir hit oldu; sanatçının hem konserlerde hem televizyon programlarında en çok istenen eserlerinden biri haline geldi.

90’ların sahne kültürü ve Güllü’nün yeri
1990’lar, Türkiye’de müzik sektörünün kaset–CD satışları, televizyon eğlence programları ve pazar günleri yayınlanan “uzun” müzik kuşaklarıyla büyüdüğü yıllardı. Gazino ve televizyon geçişkenliği, fantezi–arabesk yorumcular için eşsiz fırsatlar sunuyordu. Güllü, tam da bu ortamda, sıcakkanlı sahne dili, coşkulu yorum gücü ve seyirciyle kurduğu birebir bağ sayesinde öne çıktı.
Sahneye çıktığında yalnızca şarkı söylemiyor; hikâyeler anlatıyor, dinleyicinin masasına konuk oluyordu sanki. Roman müziğinin kıvraklığı ile arabeskin iç döküşü, Güllü’nün sesinde çekişmeden, yan yana akıyordu. Bu sayede hem düğün–dernek coşkusunu arayanlar, hem de türün duygusal damarını sevenler Güllü’de kendine bir pay buluyordu.
Medyanın ve kamuoyunun ilgisi, ne yazık ki dönemin birçok kadın sanatçısı gibi Güllü’nün de özel yaşamına sıkça yöneldi. Evlilikleri, boşanmaları, özellikle kilo mücadelesi magazin gündeminde çok yer etti. 2017’de geçirdiği tüp mide ameliyatı sonrası verdiği kilolar, sanatçının kendine daha iyi bakma kararlılığının bir parçasıydı. Ancak o, izleyicisinin gözünde tüm iniş–çıkışların ötesinde “sahnede gerçek” kalan bir isim olarak hafızalara kazındı.

Müziğinin dili: Kırılganlık, neşe ve meydan okuma
Güllü’nün yorumculuğu, iki karşıt duyguyu aynı anda taşıyabilmesiyle özgündü: kırılganlık ve meydan okuma. Bir yanda “kader”le pazarlık eden, yarasını saklamayan sözler; öte yanda o yarayı düğüne çeviren ritimler… Güllü’nün sahnesi bu yüzden “kederli bir şenlik” gibiydi. Roman havalarıyla kadın anlatısı arasında kurduğu köprü, onu yalnızca bir solist değil, aynı zamanda kültürel bir hikâye anlatıcısı yapıyordu.
Repertuvar seçimleri de bunu destekliyordu: dinleyeni bir an “oyuna” kaldırıp hemen ardından içli bir uzun havaya bırakabilen esnek bir akış. Bu ahenk, Güllü’nün yıllarca düğünler, açık hava konserleri, televizyon çekimleri arasında yüksek temposunu korumasını sağladı. Her yerde aynı “yakınlık” hissini verebilmek kolay değildir; Güllü bunu başardı.
“Bir anne, iki çocuk”: Sahnenin ötesindeki hayat
Güllü, iki çocuk annesiydi. Uzun yıllar boyunca hem sahnenin getirdiği yoğun tempoya yetişmeye çalıştı, hem de anneliğin sorumluluklarını taşıdı. Yakın çevresinin anlattığına göre aile bağına düşkün, “iş bitince ev” diyen, özel alanını sakınan bir karakterdi. Magazin haberlerinde sıkça adı geçse de odağını, imkânı oldukça, müziğe ve ailesine çevirmeye gayret etti.
Zaman içinde İstanbul dışına taşınma ve daha sakin bir hayat kurma düşüncelerini dillendirmişti. Yalova’ya yerleşmesinde de bu “daha dingin bir ritim” arayışının payı olduğu konuşuluyordu. Komşularının “kendi halinde” diye tarif ettiği günler ne yazık ki ani ve acı bir kazayla son buldu.
Ardından kalanlar: Şarkılar, anılar ve bir dönem fotoğrafı
Her sanatçının ardından eserleri kalır. Güllü söz konusu olduğunda, geride kalan yalnızca şarkılar değil; 1990’lar Türkiye’sinin müzik televizyonları, kaset kapakları, düğün salonu anonsları, istek parçalar ve pazar matinesi kültürünün canlı bir fotoğrafıdır. Onu sahnede bir kez izleyenlerin belleğinde, “mikrofonu bırakıp ritme karıştığı”, “masalara eğilip dinleyiciyle şakalaştığı” anlar uzun süre silinmeyecek.
Arabesk–fantezi hattında kadınların görünürlüğü, çoğu zaman önyargılarla ve beden politikalarıyla birlikte anıldı. Güllü, tüm bu dalgalanmalara rağmen sesiyle ve sahnedeki ısrarıyla var oldu. Sektörün “hızlı tüketen” doğasına karşın şarkılarının hâlâ istek listelerinde dönüyor olması, onun mekâna ve zamana sızan etkisini gösteriyor.

“İntihar değil, kaza”: Aileden net çağrı
Sanatçının oğlu, acı haberi duyururken “intihar” iddialarının asılsız olduğunun altını çizdi ve kamuoyunu hassasiyete davet etti. Bu çağrı, özellikle sosyal medya ortamında hızla yayılan kontrolsüz bilgi akışının acıları büyütmemesi için önemli. Aile, cenaze ve defin programını ayrıca paylaşacak. Sevenleri, “huzurlu bir uğurlama” için spekülatif paylaşımlardan kaçınılmasını istiyor.
Veda ve teşekkür
Bir sanatçının vedası, onunla büyüyenler için kişisel bir kayıp gibidir. Güllü, pek çok insanın hayatına düğün neşesi, şenlikli bir ritim, kimi zaman da göğüste sızlayan bir söz olarak dokundu. Ardında Roman müziğinin enerjisini arabesk duygusuyla buluşturan bir yorum mirası bırakıyor.
Sahnede eğip bükmeden, “olduğu gibi” duran bir kadın sesiydi. Işıklar içinde uyusun.
https://pinek.net/japonyanin-orta-cagdaki-zorlu-yasam-kosullari
Kısa Biyografi – “Güllü kimdir?”
- Gerçek adı: Gül Tut
- Doğum: 15 Ekim 1973, İstanbul–Beyoğlu/Kasımpaşa
- Köken: Roman
- Tür: Arabesk–Fantezi, Roman havaları
- Kariyer başlangıcı: Çocuk yaşlardan itibaren düğün salonları ve gece kulüpleri
- Öne çıkan eser: “Balıkesir Bandırma” başta olmak üzere Roman ağırlıklı hit şarkılar
- Özel hayat: İki çocuk annesi; 2017’de tüp mide ameliyatı ile önemli kilo kaybı
- Vefat: Eylül 2025, Yalova – 5. kat balkonundan düşme sonucu kaza; emniyet ve sağlık ekiplerince olay yerinde hayatını kaybettiği belirlendi
- Cenaze: Program aile tarafından ayrıca duyurulacak.
Haberler
Küresel Sumud Filosu’na Saldırı: Gazze’ye Ulaşmak İsteyen İnsani Yardım Misyonu Dünya Gündeminde

Mikeno Gemisi Gazze Sularına Girdi
İsrail’in yıllardır sürdürdüğü Gazze ablukasını kırmak ve bölgeye insani yardım ulaştırmak amacıyla farklı ülkelerden aktivistlerin oluşturduğu Küresel Sumud Filosu, geçtiğimiz hafta denize açıldı. Filonun en dikkat çeken gemilerinden biri olan Mikeno, takip sistemlerine göre 2 Ekim 2025 günü Gazze sularına giriş yaptı.
Mikeno’nun bu hamlesi, sadece bir yardım taşıma girişimi değil, aynı zamanda uluslararası kamuoyuna verilen güçlü bir siyasi mesaj olarak değerlendiriliyor. Gemide ilaç, gıda, tıbbi malzeme ve temel yaşam ürünleri bulunuyor. Bu malzemelerin Gazze’deki yüzbinlerce sivile ulaştırılması amaçlanıyordu.
Küresel Sumud Filosu’na İsrail Donanmasının Saldırıları
Ancak Gazze’ye ulaşmak isteyen filo, İsrail’in sert müdahalesiyle karşılaştı. İsrail donanması, uluslararası sularda filoyu kuşatarak gemilere saldırmaya başladı. Gemilere yapılan baskınlarda plastik mermiler, ses bombaları ve göz yaşartıcı gaz kullanıldığı bildirildi.
Özellikle Mikeno başta olmak üzere bazı gemilerin elektronik sistemlerinin bloke edilmesi, iletişim kanallarının kesilmesi ve mürettebatın zor kullanılarak etkisiz hale getirilmesi dikkat çekti. İsrail yetkilileri, filonun “güvenlik tehdidi” oluşturduğunu iddia etse de, uluslararası hukuk uzmanları bu saldırıların denizcilik kurallarına aykırı olduğunu vurguluyor.

25 Türk Aktivist Alıkonuldu
Filonun Türkiye Delegasyonu tarafından yapılan açıklamada, İsrail güçlerinin gemilere zorla girdiği ve 25 Türk aktivistin alıkonulduğu duyuruldu. Alıkonanlar arasında doktorlar, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcileri bulunuyor.
Bu olay Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in uygulamalarını “hukuksuz” olarak nitelendirerek, derhal serbest bırakılmaları çağrısında bulundu. Ayrıca 24 Türk vatandaşının uluslararası sularda yasa dışı şekilde alıkonulmasına ilişkin resmi bir soruşturma başlatıldı.
Türkiye’de Protestolar
İsrail’in saldırıları Türkiye’nin birçok şehrinde protesto edildi. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır ve Gaziantep başta olmak üzere onlarca şehirde halk sokaklara çıktı.
Protestolarda, İsrail bayrakları yakıldı, “Gazze yalnız değildir”, “Filistin halkı yalnız değildir” ve “Küresel Sumud Filosu onurumuzdur” sloganları atıldı. Sivil toplum kuruluşları, barolar ve sendikalar, hükümeti daha sert tavır almaya davet etti.
Dünya Genelinde Dayanışma Gösterileri
İsrail’in saldırısı sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de tepkiyle karşılandı. İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, Güney Afrika, Malezya ve Arjantin gibi ülkelerde Filistin yanlısı gösteriler düzenlendi.
Birçok uluslararası sivil toplum örgütü, İsrail’in saldırısının “uluslararası hukuku ihlal eden korsanlık eylemi” olduğunu açıkladı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ne de konuyla ilgili acil başvuru yapıldı.
Uluslararası Tepkiler
Olayların ardından birçok ülke resmi açıklama yaptı:
- Türkiye: Aktivistlerin serbest bırakılması için yoğun diplomatik girişimler başlatıldı.
- Katar: İsrail’i kınayarak, ablukanın kaldırılması çağrısı yaptı.
- Norveç ve İspanya: Filonun uluslararası sularda durdurulmasını “kabul edilemez” bulduklarını açıkladı.
- ABD ve İngiltere: Daha temkinli açıklamalar yaparak, “taraflara itidal” çağrısında bulundu.
Uluslararası insan hakları örgütleri, özellikle İsrail’in seyir serbestisi hakkını ihlal ettiğini vurguluyor.

Hukuki Boyut: Uluslararası Deniz Hukuku İhlali
Uzmanlara göre, İsrail’in Küresel Sumud Filosu’na saldırısı uluslararası deniz hukukuna aykırı. Çünkü uluslararası sularda seyreden gemilere müdahale, sadece çok sınırlı koşullarda yapılabiliyor.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, insani yardım taşıyan gemilere saldırmak, hem seyir özgürlüğü hem de insancıl hukuk kuralları açısından ihlal niteliğinde.
Uluslararası hukukçular, bu durumun Gazze’ye uygulanan ablukayı da yasa dışı kıldığını hatırlatıyor. Çünkü abluka, sivillerin yaşam hakkını tehdit eden insani yardımları engelliyor.
İsrail’in Ablukası ve Gazze’nin İnsani Durumu
Gazze, yıllardır İsrail’in uyguladığı ağır abluka altında yaşam mücadelesi veriyor. Elektrik, yakıt, ilaç ve gıda tedarikinde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Uluslararası yardım kuruluşları, bölgede bir insani felaketin yaşandığını rapor ediyor.
Küresel Sumud Filosu da tam bu nedenle yola çıkmıştı. Amaç, Gazze’ye doğrudan insani yardım ulaştırmak ve dünya kamuoyunun dikkatini yeniden bölgeye çekmekti.

“Mavi Marmara” Hatırlatması
Bu olay, 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara baskınını da akıllara getirdi. O dönemde yine Gazze’ye yardım götüren gemilere İsrail tarafından uluslararası sularda saldırı düzenlenmiş ve 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetmişti.
Bugün yaşananlar, o tarihten bu yana çok şeyin değişmediğini ve İsrail’in aynı tutumu sürdürdüğünü gösteriyor.
Ayşe Barım Hakkında Tahliye Kararı: Sağlık Sorunları, Gezi Davası ve Tartışmalar
Sonuç: Dünya Yeni Bir Krizin Eşiğinde
Küresel Sumud Filosu’na yapılan saldırı, yalnızca bir yardım misyonunun engellenmesi değil; aynı zamanda uluslararası ilişkilerde yeni bir krizin fitilini ateşleyen bir gelişme oldu.
Türkiye başta olmak üzere birçok ülke İsrail’e karşı diplomatik baskıyı artırıyor. Önümüzdeki günlerde bu olayın Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi platformlarda tartışılması bekleniyor.
Haberler
Ayşe Barım Hakkında Tahliye Kararı: Sağlık Sorunları, Gezi Davası ve Tartışmalar

Türkiye kamuoyu uzun süredir menajer Ayşe Barım davasını yakından takip ediyor. Kamuoyunda “ünlülerin menajeri” olarak bilinen Barım, Gezi Parkı soruşturması kapsamında ocak ayında tutuklanmış, hakkında 30 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Ancak ciddi sağlık sorunları ve yargılama sürecindeki gelişmeler göz önünde bulundurularak 1 Ekim 2025 tarihinde tahliye edilmesine karar verildi. Tahliye kararıyla birlikte Barım için ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbirleri getirildi.
Bu karar, Türkiye’de hukuk, adalet ve özgürlük tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
Sağlık Sorunları Tahliye Kararında Belirleyici Oldu
Ayşe Barım’ın duruşmada yaptığı konuşma, davaya damgasını vurdu. Barım, hayatı boyunca hiçbir suç işlemediğini, hatta hiçbir soruşturmada tanık olarak bile yer almadığını söyledi. Sağlık sorunlarına değinerek şu ifadeleri kullandı:
“Her gün aynı soruları soruyorum: Ben neden tutuklandım? Tek başıma bir hücrede beyin ve kalp sorunlarıyla uğraşıyorum. 30 kilodan fazla kaybettim.”
Barım’ın bu açıklamaları, mahkeme heyetinin sağlık koşullarını dikkate almasına yol açtı. Sonuçta verilen tahliye kararı, kamuoyunda hem sevinç hem de eleştiriyle karşılandı.
Ayşe Barım Hakkındaki Suçlamalar
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, Ayşe Barım’a ağır suçlamalar yöneltildi.
- “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.
- Savcılık, Barım’ın 29 Mayıs – 2 Haziran 2013 tarihleri arasında Gezi Parkı olaylarına katılmaları için bağlı olduğu sanatçıları yönlendirdiğini iddia etti.
- Ancak ifade veren sanatçılar, Barım’ın kendilerini yönlendirdiği iddiasını kesin bir dille reddetti.
Dolayısıyla davanın en kritik noktalarından biri, kanıtların zayıflığı ve tanık beyanlarının çelişkili olması oldu.

Tanık İfadelerindeki Çelişkiler
1 Ekim’deki duruşmada tanık olarak dinlenen Sedat Gül, dikkat çekici ifadeler verdi. Gül, Barım’ı yalnızca sosyal medyadan tanıdığını söyledi ve şikayetini hatırlamadığını belirtti:
“İhbarın tam içeriğini hatırlamıyorum. Sosyal medyada çok gördüğüm için bir vatandaş olarak görevimi yaptım sadece.”
Bu ifade, davanın dayandığı temellerin ne kadar zayıf olduğunu gözler önüne serdi.
Osman Kavala ve Gezi Parkı Davası Bağlantısı
Savcılık, Barım’ın Osman Kavala, Çiğdem Mater ve Memet Ali Alabora ile yoğun iletişimde olduğunu iddia etti. Ancak Barım, Kavala’yı hiç tanımadığını açıkladı.
Gezi Parkı davası, Türkiye’nin yakın tarihindeki en tartışmalı davalardan biri olarak biliniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2019 yılında Kavala’nın tutukluluğunu hukuksuz bulmuş ve derhal serbest bırakılması gerektiğine karar vermişti. Ancak bu karar Türkiye tarafından uygulanmadı.
Barım’ın davası da Gezi Parkı sürecindeki diğer davalarla birlikte değerlendirilince, Türkiye’de hukuk sistemine yönelik eleştiriler yeniden gündeme geldi.
Gezi Parkı Olaylarının Hatırlattıkları
Gezi Parkı protestoları, 2013 yılında İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı’na yapılmak istenen AVM projesine karşı başlamıştı. Başlangıçta çevre duyarlılığıyla gelişen bu hareket, kısa sürede ülke çapında bir protesto dalgasına dönüştü. Polis müdahalesi ve sert güvenlik önlemleri, olayların büyümesine yol açtı.
Aradan geçen 12 yılın ardından Gezi Parkı, yalnızca bir çevre mücadelesi değil; aynı zamanda Türkiye’de ifade özgürlüğü ve demokratik haklar açısından bir sembol haline geldi.
Kamuoyunun Tepkisi
Ayşe Barım’ın tahliye haberi, sosyal medyada hızla yayıldı. Birçok kullanıcı, sağlık sorunları nedeniyle verilen tahliye kararını olumlu karşılarken, bazıları da “ev hapsi ve yurtdışı yasağı” gibi adli kontrol şartlarını eleştirdi.
Özellikle hukukçular, davanın başından bu yana çelişkili tanık beyanlarına ve delil yetersizliğine dikkat çekiyor. Barım’ın avukatları, müvekkillerinin tamamen beraat etmesi gerektiğini savunuyor.

Tahliye Kararının Olası Etkileri
Bu tahliye kararı, Gezi davasında tutuklu bulunan diğer isimler açısından da emsal niteliğinde olabilir. Özellikle sağlık sorunları yaşayan tutuklular için yeni bir kapı aralayabilir. Ancak asıl tartışma, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve adalet sisteminin ne ölçüde bağımsız işlediği üzerinde yoğunlaşıyor.
Uluslararası Boyut
Barım davası, Avrupa basınında da yankı buldu. Özellikle AİHM kararlarına uyulmaması nedeniyle Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerinde yeni krizler yaşanabileceği öne sürülüyor. Uluslararası insan hakları örgütleri de Barım’ın tahliyesini yakından takip ediyor.
Avrupa Galatasaray’ı Konuşuyor! Liverpool’un Kabus Gecesi ve Tarihi Zaferin Yankıları
Sonuç
Ayşe Barım hakkında verilen tahliye kararı, yalnızca bir davanın sonucu değil; aynı zamanda Türkiye’de hukuk, adalet ve özgürlük tartışmalarının merkezinde yeni bir döneme işaret ediyor.
- Sağlık sorunları,
- Tanık beyanlarındaki çelişkiler,
- Delil yetersizliği,
- Gezi Parkı davasının sembolik önemi…
Hepsi bir araya geldiğinde, Barım’ın tahliyesi adalet sisteminin işleyişine dair soruları artırıyor.
Türkiye’de hukuk güvenliği ve insan hakları konusundaki tartışmalar devam ederken, kamuoyu şimdi Barım’ın bir sonraki duruşmasında nasıl bir karar çıkacağını merak ediyor.
Spor
Avrupa Galatasaray’ı Konuşuyor! Liverpool’un Kabus Gecesi ve Tarihi Zaferin Yankıları

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde adını bir kez daha Avrupa futbol tarihine altın harflerle yazdırdı. Sarı-kırmızılılar, İngiltere Premier League’in son şampiyonu Liverpool’u İstanbul’da 1-0 mağlup ederek hem puan hem de prestij açısından kritik bir zafer elde etti. Bu sonuç yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da büyük yankı uyandırdı. İngiliz, İspanyol ve İtalyan basınında çıkan manşetler, Galatasaray’ın Liverpool karşısında sergilediği cesur futbolu ve Rams Park’taki unutulmaz atmosferi sayfalarına taşıdı.
Tarihi Zaferin Özeti
Galatasaray, karşılaşmaya hızlı başladı. İlk dakikalardan itibaren Liverpool’un pas trafiğini bozan ve yoğun pres yapan sarı-kırmızılılar, 16. dakikada Victor Osimhen’in penaltıdan bulduğu golle öne geçti. Gol sonrası taraftarların coşkusu, Rams Park Stadyumu’nu adeta bir “Cehennem” atmosferine dönüştürdü.
Liverpool ise özellikle hücum hattında etkisiz kaldı. Mohamed Salah ve Szoboszlai gibi yıldız isimler beklentilerin çok altında bir performans sergiledi. Arne Slot’un öğrencileri, savunmada yapılan basit hatalarla oyunu teslim etti. Maçın geri kalanında Liverpool zaman zaman topa daha fazla sahip olsa da, savunma disiplini ve taraftar desteği Kırmızılar’a adeta nefes aldırmadı.
Avrupa Basınından Manşetler
Zaferi yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa basınında da geniş yer buldu. İşte öne çıkan manşetler:
- The Guardian: “Liverpool için kabus gecesi: Galatasaray zaferi”
- Daily Express: “Slot’un sıkıntıları gizlenemiyor”
- AS: “Osimhen’li Galatasaray, Liverpool’u utandırdı”
- Independent: “Osimhen, Slot’un dikkatsiz Liverpool’unu cezalandırdı”
- La Gazzetta dello Sport: “Liverpool çöküşte! Osimhen, Galatasaray’ın zaferini imzaladı”
- Times: “Arne Slot’un takımı, Galatasaray’ın sağır edici kazanında yumuşadı”
- BBC: “Rams Park’ta histeri gecesi: Galatasaray’ın atmosferi Liverpool’a ağır geldi”
Osimhen’in Yıldızlaştığı Gecede Galatasaray’ın Disiplini
Galibiyetinde en önemli pay şüphesiz Victor Osimhen’e aitti. Nijeryalı golcü, yalnızca attığı penaltı golüyle değil, sahada gösterdiği mücadeleyle de maçın kahramanı oldu. Liverpool savunması Osimhen karşısında çaresiz kalırken, sarı-kırmızılıların orta saha kurgusu da İngiliz ekibinin pas bağlantılarını bozmayı başardı.
Galatasaray’ın teknik direktörü, oyunu iki yönlü kurgulayan bir stratejiyle sahaya çıktı. İlk yarıda baskılı oyun, ikinci yarıda ise kontrollü savunma anlayışıyla Liverpool’un direncini kırdı. Bu disiplin, Avrupa basınında da övgüyle bahsedilen bir detay oldu.

Arne Slot’un Krizi
Liverpool’un yeni teknik direktörü Arne Slot, üst üste ikinci Şampiyonlar Ligi mağlubiyetini yaşadı. İngiliz basınında yer alan yorumlarda Slot’un savunmadaki zaaflara çözüm üretemediği ve hücum hattını etkin kullanamadığı vurgulandı. Özellikle Salah’ın formsuzluğu ve Szoboszlai’nin etkisizliği, Liverpool’un ofansif planlarını tamamen çökertti.
Bu mağlubiyet, Liverpool’un grup aşamasındaki geleceğini de riske soktu. Zorlu rakiplerle mücadele eden İngiliz ekibinin işinin artık çok daha zor olacağı konuşuluyor.
Taraftarların Gücü: Rams Park’ın “Cehennem” Atmosferi
Taraftarı, yıllardır Avrupa maçlarında yarattığı atmosferle biliniyor. Ali Sami Yen’den miras kalan “Cehennem” havası, Rams Park’ta da devam etti. BBC’nin haberinde, Liverpool’un topa sahip olduğu anlarda yükselen sağır edici ıslıkların oyuncuları baskı altına aldığı ifade edildi.
Son düdükle birlikte yaşanan coşku, yalnızca futbolcuların değil, tribünlerin de bu zaferin bir parçası olduğunu kanıtladı. Avrupa basını, Galatasaray’ın zaferinde taraftarların rolünü özellikle vurguladı.

Şampiyonlar Ligi’nde Dengeleri Değiştiren Galibiyet
Bu galibiyet, yalnızca 3 puanlık bir kazanç değil; aynı zamanda psikolojik bir üstünlük anlamına geliyor. Galatasaray, İngiltere’nin devini mağlup ederek grupta zirve yarışına ortak oldu. Daha da önemlisi, Avrupa’daki saygınlığını artırdı.
Liverpool için ise işler giderek zorlaşıyor. İngiliz devi, gruptaki diğer maçlarda daha fazla baskı altında olacak. Bu da Arne Slot’un kariyeri açısından kritik bir dönemeç olabilir.

Avrupa’daki İmajı
1990’lı yıllardan bu yana Avrupa’da sürpriz sonuçlara imza atan Galatasaray, bu zaferle bir kez daha adından söz ettirdi. UEFA Kupası’nı kazanan ilk Türk takımı olan sarı-kırmızılılar, “Avrupa fatihi” unvanını canlı tutmaya devam ediyor.
Bu sonuç, yalnızca Türkiye için değil, Avrupa futbol kamuoyu için de bir hatırlatma niteliğinde: Galatasaray hâlâ devleri yıkabilecek güce sahip.
Tesla 500 kW Supercharger’ları Hizmete Aldı: Elektrikli Araçlarda Şarj Devrimi Başlıyor
Sonuç: Tarihi Geceden Yükselen Ses
Liverpool karşısında elde ettiği 1-0’lık zafer, yalnızca bir grup maçı değil; kulüp tarihine geçen unutulmaz bir gece olarak anılacak. Avrupa basınının sayfalarında yer alan övgüler, bu başarının ne kadar büyük olduğunu kanıtlıyor.
Victor Osimhen’in golü, Arne Slot’un hataları ve Rams Park’ın büyüleyici atmosferi… Hepsi birleşince ortaya Liverpool için “kabus”, Galatasaray için ise “tarihi zafer” çıktı.
-
Kültür-Sanat3 hafta ago
Ferrari’nin İkonik Logosunun Ortaya Çıkış Hikayesi
-
Teknoloji3 hafta ago
iOS 26 Yayınlandı: Apple’dan Yepyeni Bir Deneyim
-
Yemek & Sağlık3 hafta ago
Balın Neden Son Tüketim Tarihi Yoktur?
-
Teknoloji3 hafta ago
Togg T10X vs Togg T10F Karşılaştırması: SUV Gücü mü, Fastback Zarafeti mi?
-
Eğlence2 hafta ago
2025’te İzlenmesi Gereken En İyi Diziler: Kaçırmamanız Gereken 10 Öneri
-
Yemek & Sağlık3 hafta ago
Kahve Demleme Yöntemlerinin Zengin Dünyası. French Press ve Filtre Kahve Arasındaki Fark Nedir?
-
Eğlence2 hafta ago
Black Rabbit: Ozark Ekibinden Yeni Suç / Gerilim Dizisi Netflix’te Yayında
-
Kültür-Sanat3 hafta ago
Kaplumbağa Terbiyecisi: Osman Hamdi Bey’in Toplumsal Mesajlarla Dolu Efsane Tablosu