Powered by Pinek Medya

Teknoloji

WhatsApp, Yapay Zeka ile Yeni Bir Döneme Giriyor: “Meta AI’a Sor” Özelliği Geliyor

Paylaşıldı

on

WhatsApp

Meta çatısı altındaki WhatsApp, kullanıcı deneyimini yapay zekâ entegrasyonlarıyla zenginleştirmeye devam ediyor. Son olarak ortaya çıkan bilgilere göre, uygulamanın iOS için hazırlanan 25.26.10.71 beta sürümünde dikkat çekici bir özellik test edilmeye başlandı: “Meta AI’a sor” kısayolu. Bu yenilik, kullanıcıların aldıkları mesajları doğrudan yapay zekâya yönlendirerek hızlıca bilgi edinmelerini mümkün kılıyor.


WhatsApp ve Yapay Zekâ: Yeni Bir Çağ Başlıyor

Dünya çapında 2 milyardan fazla kullanıcısı bulunan WhatsApp, bugüne kadar daha çok iletişimin güvenliği ve hızına odaklanan güncellemelerle gündeme gelmişti. Ancak son yıllarda Meta’nın yapay zekâya yaptığı yatırımlar, mesajlaşma uygulamasının da bu yönde evrilmesini kaçınılmaz hâle getirdi.

Yeni özellikle birlikte, artık bir mesajın üzerine uzun süre basıldığında beliren seçenekler arasında “Meta AI’a sor” seçeneği de görülecek. Kullanıcı bu seçeneğe dokunduğunda, karşısına Meta’nın yapay zekâ sohbet penceresi çıkacak. Burada ilgili mesaj, otomatik olarak alıntılanmış şekilde yapay zekâya gönderilecek ve kullanıcı bu mesajla ilgili merak ettiği soruları doğrudan sorabilecek.

image 84

Özellik Nasıl Çalışıyor?

Yeni entegrasyon, basit ama etkili bir mantığa dayanıyor:

  1. Kullanıcı bir mesajı seçiyor.
  2. Açılan menüden “Meta AI’a sor” kısayoluna dokunuyor.
  3. Yeni açılan pencerede mesaj alıntılanmış şekilde görünüyor.
  4. Kullanıcı bu mesaja dair sorularını yazarak Meta AI’dan yanıt alabiliyor.

Bu sistem, aslında bir mesajı kopyalayıp yapay zekâya göndermenin hızlı ve pratik bir versiyonu. Örneğin:

  • Bir arkadaşınız size yabancı bir terim gönderdiğinde, doğrudan yapay zekâya yönlendirip ne anlama geldiğini öğrenebilirsiniz.
  • Bir ürün ya da haber hakkında bilgi almak istediğinizde, tekrar arama motoruna gitmek yerine doğrudan Meta AI’dan cevap alabilirsiniz.

Kullanıcı Verileri Açısından Güvenlik Endişeleri

Yeni özelliğin açıklanmasıyla birlikte akla gelen ilk soru, “Mesajlarımız otomatik olarak yapay zekâya mı gönderilecek?” oldu. Ancak WhatsApp geliştiricileri bu konuda net bir bilgi paylaştı:

  • Mesajlar, kullanıcı onay vermeden otomatik olarak Meta AI ile paylaşılmıyor.
  • Yapay zekâya bir mesaj gönderilmesi için kullanıcıların manuel olarak “Meta AI’a sor” seçeneğini işaretlemesi gerekiyor.
  • Bu durum, alıntı yapmaya benzer bir şekilde işliyor ve kullanıcıya “Paylaşmadan önce onaylama” imkânı sunuyor.

Bu güvenlik katmanı, özellikle kullanıcıların özel mesajlarının izinsiz şekilde yapay zekâya aktarılmasını önlemek adına önemli bir adım.

image 85

Türkiye’de Kullanıma Açılacak mı?

Meta AI şu anda sadece bazı ülkelerde aktif durumda. WhatsApp’ın yeni özelliği de ilk etapta bu ülkelerde devreye alınacak. Ne yazık ki Türkiye henüz bu listede yer almıyor. Dolayısıyla özelliğin Türkiye’deki kullanıcılar tarafından ne zaman deneyimlenebileceği belirsizliğini koruyor.

Teknoloji uzmanları, Meta AI’ın Türkiye’ye gelmesinin önünde regülasyonlar, veri koruma yasaları ve yerelleştirme çalışmaları gibi engellerin olabileceğini belirtiyor. Ancak globalde yaygınlaştıkça bu hizmetin Türkiye’ye de gelmesi kaçınılmaz görünüyor.


Günlük Kullanımda Neleri Değiştirecek?

Bu yenilik, aslında mesajlaşma deneyimini kökten değiştirebilecek potansiyele sahip. Şimdiye kadar bir mesajı anlayabilmek için:

  • Çeviri uygulamaları,
  • Google aramaları,
  • Farklı bilgi kaynakları kullanmamız gerekiyordu.

Artık tek tuşla mesajın içeriği hakkında bilgi almak mümkün olacak. Bu, WhatsApp’ı yalnızca bir iletişim uygulaması olmaktan çıkarıp aynı zamanda bir bilgi edinme platformuna dönüştürecek.


Eleştirel Bakış: Bu Özellik Gerekli mi?

Her yenilik beraberinde bazı tartışmaları da getiriyor. Bu noktada uzmanların dikkat çektiği birkaç kritik nokta var:

  • Bilgi güvenilirliği: Yapay zekâ, her zaman doğru veya güncel bilgi sunamayabilir. Kullanıcılar, doğruluğunu teyit etmeden verilen yanıtları paylaşırsa yanlış bilginin yayılma riski artabilir.
  • Bağımlılık riski: İnsanların basit sorgular için bile yapay zekâya yönelmesi, düşünme ve araştırma alışkanlıklarını köreltebilir.
  • Kullanıcı deneyimi: Bazı kullanıcılar, mesajlaşma sırasında üçüncü bir pencere açıp yapay zekâya yönelmenin pratik olmayabileceğini düşünebilir.
image 83

Meta’nın Büyük Stratejisinin Bir Parçası

Meta’nın bu adımı, şirketin uzun vadeli yapay zekâ stratejisinin önemli bir halkası. Hatırlanacağı üzere Meta, Facebook ve Instagram’da da yapay zekâ tabanlı arama ve asistan özelliklerini test ediyor. WhatsApp’ın günlük kullanım yoğunluğu düşünüldüğünde, bu entegrasyon Meta AI’ın yaygınlaşması için kritik bir fırsat sunuyor.

Ayrıca, bu tür özellikler Meta’ya yeni bir gelir modeli de sağlayabilir. İleride markalar ya da işletmeler, WhatsApp üzerinden yapay zekâ ile kullanıcılarına ürün ve hizmet tanıtımı yapabilir.


Kullanıcıların Beklentisi

Şu anda en çok merak edilen konu, özelliğin ne zaman küresel çapta kullanıma açılacağı. Özellikle Türkiye’deki kullanıcılar, Meta AI’ın aktif olmaması nedeniyle kısa vadede bu yenilikten faydalanamayacak. Ancak beklenen senaryo şu şekilde:

  • 2025 sonuna kadar pilot ülkelerde testler sürecek.
  • 2026 itibarıyla daha geniş bir dağıtım planlanacak.
  • Türkiye gibi büyük kullanıcı kitlesine sahip ülkeler için regülasyonlar netleştikçe entegrasyon yapılacak.

https://pinek.net/turkiye-youtube-izleme-sureleri


Sonuç: WhatsApp Artık Sadece Bir Mesajlaşma Uygulaması Değil

WhatsApp’ın “Meta AI’a sor” özelliği, dijital iletişimde yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülebilir. Artık kullanıcılar yalnızca birbirleriyle iletişim kurmakla kalmayacak, aynı zamanda konuşmaların içeriğine dair anında bilgi edinme şansına sahip olacak.

Bu da WhatsApp’ı yalnızca günlük sohbetlerin adresi olmaktan çıkarıp, bilgiye hızlı erişim sağlayan bir dijital asistan platformuna dönüştürüyor.

Teknoloji

Tesla 500 kW Supercharger’ları Hizmete Aldı: Elektrikli Araçlarda Şarj Devrimi Başlıyor

Paylaşıldı

on

By

Tesla

Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte en çok konuşulan konulardan biri şarj altyapısı oldu. Tesla, bu alanda yıllardır öncü rol oynuyor ve şimdi çok daha büyük bir adım attı. Şirket, uzun süredir üzerinde çalıştığı 500 kW kapasiteli V4 Supercharger istasyonlarını resmen hizmete aldı. İlk tam donanımlı kurulum Kaliforniya’da faaliyete geçti ve bu gelişme, hem Tesla sahiplerini hem de elektrikli araç piyasasını yakından ilgilendiriyor.


Supercharger Ağı: Elektrikli Araçların Kalbi

Bugün dünyanın en güvenilir ve yaygın hızlı şarj altyapılarından biri olarak kabul ediliyor. Yüzbinlerce Tesla sürücüsü, uzun yolculuklarda bu istasyonlar sayesinde rahatlıkla seyahat edebiliyor. Ancak bugüne kadar kullanılan V3 Supercharger’lar 250 kW kapasiteyle sınırlıydı. Bu durum, Tesla’nın rakiplerinin gerisinde kalmasına yol açıyordu çünkü birçok üretici 350 kW seviyesini çoktan aşmıştı.

Yeni V4 altyapısı bu tabloyu kökten değiştirdi. Artık yalnızca yetişmekle kalmıyor; 500 kW güce sahip istasyonlarıyla elektrikli mobilitenin geleceğini şekillendiriyor.


V4 Supercharger’ların Teknik Özellikleri

Yeni nesil V4 Supercharger’ları, yalnızca hız artışıyla değil; sunduğu kapsamlı özelliklerle de dikkat çekiyor:

  • 500 kW şarj gücü: Cybertruck gibi 800V mimarisine sahip araçlarda tam kapasite kullanılabiliyor.
  • 1,2 megawatt destek: Tesla Semi için özel olarak tasarlanmış yüksek şarj gücü.
  • Geniş voltaj aralığı: 400V’tan 1.000V’a kadar farklı araç mimarilerini destekliyor.
  • Yeni kablo tasarımı: Daha uzun ve esnek kablolar sayesinde farklı port konumlarına sahip araçlarla da uyumlu.

Bu özellikler, yalnızca Tesla sahipleri için değil, gelecekte Supercharger ağına dahil olacak diğer markaların kullanıcıları için de devrim niteliğinde.

image 106

Cybertruck ile Rekor Hızlı Şarj

V4 Supercharger’ın gücünü göstermek için Cybertruck üzerinde testler yaptı. Şirketin paylaştığı videoda, aracın %0’dan %80 doluluğa yaklaşık 35 dakikada ulaştığı görülüyor.

Bu, önceki nesil Supercharger’lara göre yaklaşık %30 daha hızlı bir şarj süresi demek. Özellikle uzun yolculuklarda kullanıcıların saatlerce beklemesine gerek kalmadan, sadece yarım saate yakın bir mola ile yüzlerce kilometrelik menzil kazanması mümkün oluyor.


Diğer Modelleri İçin Durum

Cybertruck gibi 800V sistemine sahip araçlar yeni altyapının tam potansiyelini kullanabiliyor. Ancak Model 3, Model S, Model X ve Model Y gibi 400V mimarili Tesla araçları şimdilik 250 kW ile sınırlı kalıyor.

Buna rağmen 15 dakikalık bir şarj ile yaklaşık 320 kilometre menzil kazanabilmek hala oldukça etkileyici bir rakam. Bu da Tesla’nın, günlük kullanımda sürücülere konforlu bir deneyim sunduğunu gösteriyor.


Tesla Semi ve Ticari Araçlar İçin Fırsat

V4 Supercharger’ın en önemli yeniliklerinden biri de Tesla Semi için sunduğu 1,2 megawatt’a kadar şarj kapasitesi. Ticari taşımacılıkta elektrikli araçların önündeki en büyük engellerden biri şarj süresi ve altyapı ihtiyacıydı. Tesla’nın yeni istasyonları, bu alanda da ciddi bir dönüşümün habercisi olabilir.

Daha hızlı şarj, lojistik sektöründe zaman kaybını en aza indirerek elektrikli kamyonların daha cazip hale gelmesini sağlayacak.


Diğer Araçlara da Açılacak

Şirket, Supercharger ağını yalnızca kendi kullanıcıları için değil, diğer markaların elektrikli araç sahipleri için de açmayı planlıyor. Bu hamle, elektrikli araç ekosisteminin büyümesi açısından oldukça kritik.

Yeni ve daha uzun kablo tasarımları sayesinde, farklı şarj portu konumlarına sahip araçların da istasyonlardan faydalanabilmesi kolaylaşacak. Bu durum yalnızca bir otomobil markası değil, aynı zamanda şarj altyapısında küresel bir standart sağlayıcısı olmasına katkıda bulunacak.


Elektrikli Araçlarda Gelecek Senaryosu

500 kW V4 Supercharger hamlesi, sadece markanın değil, tüm otomotiv sektörünün geleceğini etkileyebilir.

  • Daha hızlı şarj = Daha fazla kullanıcı: Uzun şarj süreleri nedeniyle tereddüt yaşayan kullanıcılar için önemli bir güven unsuru.
  • Yaygın altyapı = Daha az menzil kaygısı: Uzun yolculuklarda şarj istasyonu bulamama endişesi azalıyor.
  • Rekabet = Daha iyi teknolojiler: Diğer markaların da benzer yatırımlara hız vermesi bekleniyor.

Elektrikli araçların benzinli ve dizel araçlarla rekabet edebilmesi için en kritik nokta, şarj süresinin kısalması ve altyapının güçlenmesi. Tesla’nın attığı bu adım, bu hedefe ulaşmada büyük bir dönüm noktası olabilir.

image 107

Tüketici Deneyimi: Yalnızca Hız Değil, Konfor da Artıyor

Yeni istasyonların tasarımında yalnızca hız değil, kullanıcı konforu da ön planda tutulmuş. Daha uzun kablolar, ergonomik şarj noktaları ve kolay erişim imkanları sürücülere büyük kolaylık sağlıyor.

Tesla ayrıca, şarj sürecini daha keyifli hale getirmek için istasyonlarda Wi-Fi, oturma alanları ve küçük kafeler gibi ek olanaklar da sunmayı planlıyor. Böylece sürücüler, araçlarını şarj ederken rahat bir mola verebilecek.

Sağlıklı Yemek Alışkanlıklarıyla Daha Uzun ve Kaliteli Bir Yaşam: 2025’in Yeni Beslenme Trendleri


Sonuç: Tesla, Geleceği Bugüne Taşıyor

Tesla’nın Kaliforniya’da faaliyete geçirdiği ilk tam donanımlı V4 Supercharger istasyonu, yalnızca bir şarj noktası değil; elektrikli mobilitenin geleceğine açılan bir kapı.

500 kW gücüyle Tesla, rakiplerini geride bırakmakla kalmıyor, aynı zamanda elektrikli araç sahiplerine daha özgür bir sürüş deneyimi vaat ediyor. Önümüzdeki yıllarda bu istasyonların Avrupa’dan Asya’ya kadar yaygınlaşmasıyla birlikte, elektrikli araç kullanımında yepyeni bir çağ başlayabilir.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Goodyear’ın 60’lı Yıllarda Üretip Sonradan Rafa Kaldırdığı Acayip İcat: Parlayan Lastikler

Paylaşıldı

on

By

Goodyear

1960’lı yıllar, Amerika Birleşik Devletleri’nde yalnızca otomobil dünyasının değil, aynı zamanda tüm teknolojik vizyonun değiştiği bir dönemdi. Uzay Çağı rüzgarı her yeri kasıp kavuruyor, yeni materyaller, fütüristik tasarımlar ve geleceğe dair iddialı vizyonlar hayatın her alanına yansıyordu. İşte bu ortamda Goodyear, otomobil lastiği konusundaki sınırları zorlayan ve adeta bilim kurgu filmlerinden çıkmış bir icatla gündeme geldi: ışıklı, yani parlayan lastikler.

O dönemde şirket, medyaya gönderdiği davetiyelerde “lastik sektörünü sonsuza kadar değiştirecek” bir yenilikten söz ediyordu. Beklentiler büyüktü ve ortaya çıkan ürün gerçekten de şaşkınlık uyandırdı. Bugün bile pek çok otomobil tutkunu, Goodyear’ın neden bu projeyi rafa kaldırdığını merak eder.


Neothane: Geleceğin Malzemesi

Goodyear’ın bu fikri hayata geçirmesindeki kilit rol, kimya alanındaki gelişmelere dayanıyordu. Şirketin kimyagerlerinden William Larson ve Anthony Finelli, “Neothane” adını verdikleri yeni bir malzeme geliştirdi. Bu malzeme, sentetik bir poliüretan kauçuktu ve geleneksel kauçuk yerine şeffaf yapısıyla dikkat çekiyordu.

Neothane’ın en büyük özelliği yarı saydam oluşuydu. Bu sayede içine ışık yerleştirmek mümkün hale geldi. Dahası, malzemeye az miktarda boya eklenerek lastikler kırmızı, yeşil, mavi, sarı ve turuncu gibi farklı renklerde üretilebiliyordu. Kısacası, otomobil lastikleri yalnızca işlevsel bir parça değil, adeta görsel bir şölene dönüşüyordu.

image 100

Işıldayan Lastiklerin Tanıtımı

1961 yılında Goodyear, bu lastikleri özel konsept araçlarla tanıttı. En dikkat çekici örneklerden biri, Jim Street’in Golden Sahara II isimli özel otomobiliydi. Aracın üzerinde kullanılan ışıklı lastikler, gece karanlığında adeta bir uzay gemisini andırıyordu.

Lastiklerin içine yerleştirilen 18 küçük ampul, lastiği her yönden aydınlatıyordu. Düşünsenize; 60’lı yıllarda Amerika’nın otoyollarında rengarenk ışık saçan otomobiller dolaşsaydı, bu manzara yalnızca otomobil tutkunlarını değil, tüm toplumu büyülerdi.


İlk Tepkiler: Heyecan ve Hayranlık

Goodyear’ın tanıtımı medyada büyük ses getirdi. Dönemin gazeteleri ve otomobil dergileri, bu icadı “geleceğin teknolojisi” olarak lanse etti. Sektör temsilcileri de bu ürünün otomotiv dünyasına farklı bir boyut getireceğini düşünüyordu. Çünkü o yıllarda otomobil sadece ulaşım aracı değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve prestij simgesiydi.

Işıldayan lastikler, gençlerin ilgisini çekebilir, otomobil modasına yeni bir yön verebilirdi. Hatta bazı yorumcular, bu lastiklerin “gece güvenliğini artırabileceğini” bile öne sürdü. Çünkü yoldaki araçların görünürlüğü daha yüksek olacaktı.

image 101

Testler ve Büyük Hayal Kırıklığı

Ancak işin teknik boyutuna gelindiğinde işler istenildiği gibi gitmedi. Neothane lastiklerle yapılan testler, bu parlak fikrin ciddi kusurlara sahip olduğunu gösterdi:

  • Yüksek hız sorunları: 100 km/s’nin üzerinde lastikler çekiş gücünü kaybediyordu.
  • Isınma problemi: Lastikler çabuk ısınıyor, bu da aşınmayı hızlandırıyordu.
  • Fren performansı: Islak zeminlerde fren mesafesi uzuyordu, bu da güvenlik açısından büyük bir risk demekti.
  • Dayanıklılık: Görsel olarak güçlü olsalar da, uzun vadede geleneksel kauçuk lastikler kadar güvenilir değillerdi.

Goodyear, bu sorunları gidermek için yıllarca çalıştı. Ancak çözüm bulunsa bile başka bir engel ortaya çıktı: maliyet. Işıldayan lastikler, normal lastiklere kıyasla çok daha pahalıya mal oluyordu. Seri üretime geçilse bile geniş kitlelere hitap edemeyeceği anlaşıldı.


Neden Raflara Kaldırıldı?

Yaklaşık on yıl süren denemelerin ardından Goodyear, ışıklı lastik projesini tamamen durdurdu. Şirketin açıklamasına göre, ürün her ne kadar estetik açıdan devrimsel olsa da, performans ve maliyet sorunları nedeniyle sürdürülebilir değildi.

Ayrıca otomotiv dünyasında 1970’lerle birlikte daha farklı öncelikler öne çıktı: güvenlik, yakıt ekonomisi ve çevre dostu teknolojiler. Bu şartlar altında parlayan lastikler, “lüks bir gösteriş ürünü” olarak kalmaya mahkumdu.

image 102

Bugün Olsaydı Ne Olurdu?

Günümüzde otomotiv sektörü, LED teknolojisi, akıllı aydınlatma sistemleri ve elektrikli araçlarla bambaşka bir noktada. Eğer Goodyear’ın ışıklı lastik fikri bugünkü teknolojilerle birleşseydi, belki de estetikten çok güvenlik odaklı bir çözüm olarak karşımıza çıkabilirdi.

Örneğin:

  • Gece sürüşlerinde lastiklerin renk değiştirmesi, yol koşullarına dair sürücüyü uyaran bir sistem olabilirdi.
  • Acil durum frenlerinde kırmızıya dönen lastikler, arkadaki sürücülere ekstra uyarı verebilirdi.
  • Elektrikli araçlarda sessizliği telafi eden görsel bir “varlık göstergesi” olarak kullanılabilirdi.

Kısacası, bugün olsa bu fikir yalnızca fütüristik değil, aynı zamanda işlevsel bir icat haline gelebilirdi.


Kültürel Etkisi

Her ne kadar ticari başarıya ulaşamasa da, Goodyear’ın ışıklı lastikleri otomotiv tarihine unutulmaz bir not düştü. Bu konsept, yıllar sonra bile otomobil fuarlarında ve belgesellerde gündeme gelmeye devam etti. Özellikle Golden Sahara II, koleksiyonerlere ve meraklılara ilham kaynağı oldu.

Hatta günümüz otomobil modifikasyon kültüründe neon ışıklar, LED jantlar ve aydınlatmalı detayların popüler olması, bu fikrin modern bir yansıması olarak görülebilir.

Trendyol’da 2025 Sonbahar Koleksiyonu: Zamansız Şıklık, Trend Parçalar ve Sezonun Yıldız Ürünleri


Sonuç

Goodyear’ın 1960’larda geliştirdiği parlayan lastikler, otomotiv tarihinin en sıra dışı ama aynı zamanda en unutulmaz icatlarından biri olarak hafızalara kazındı. Her ne kadar güvenlik ve maliyet engelleri nedeniyle rafa kaldırılmış olsa da, bu fikir bir dönemin ruhunu, geleceğe dair umutlarını ve teknolojiye olan sınırsız inancını temsil ediyor.

Bugün olsa belki farklı bir teknolojiyle yeniden hayat bulabilecek olan bu lastikler, hâlâ “keşke yollarda görebilseydik” dedirten icatlar arasında yer alıyor.

Okumaya Devam Et

Teknoloji

Hideo Kojima’dan Yeni Fragman: OD Heyecanı ve PHYSINT’e Dair İlk Sinyaller

Paylaşıldı

on

By

hideo kojima od fragman

Ünlü oyun tasarımcısı Hideo Kojima, Tokyo Game Show 2025’te sahneye çıkarak hayranlarını sevince boğdu: üzerinde uzun süredir çalıştığı oyunu OD için ilk büyük fragman yayınlandı ve bir de yeni projesi PHYSINT hakkında bazı detaylar geldi. Şimdiden, Kojima’nın imzasını taşıyan bu iki yapım, oyun dünyasında “beklemek için sabırsızlanılan işler” listesine girmiş bulunuyor.

OD İçin Üç Dakikalık Fragman: Korku, Gizem ve Kojima’nın İmzası

Tokyo Game Show’da Kojima Productions stüdyosunun 10. yıl etkinliği sırasında sahneye çıkan Kojima, OD’ın üç dakikanın biraz üstünde süren fragmanını paylaşarak izleyicilerin merakını iyice artırdı. Xbox Game Studios iş birliğiyle geliştirilen bu yapım, korku türü öğeleriyle kara atmosferi arasında bir denge kuruyor. Fragmanda dikkat çeken unsurlar:

  • Oyuncu kadrosu: Sophia Lillis, Udo Kier ve Hunter Schafer gibi isimler OD’da yer alıyor.
  • Tanınabilir Kojima eserlerinden alışık olunan gizem öğeleri: Korku sahneleri, ürkütücü sessizlik, ani görsel değişiklikler.
hideo kojima od fragman
  • Kojima daha önce OD için “Bazıları tutkuyla sevecek, bazılarıysa nefret edecektir türünden bir iş olacak” demişti. Fragman, bu sözün hakkını verecek türden; kimisinde de rahatsızlık hissi uyandıracak.

Fragmanın atmosferi, hem ses tasarımı hem görsel bütünlüğüyle Kojima’nın önceki işlerini anımsatırken, yeni bir merak duygusuyla da fark yaratıyor.

PHYSINT: Kojima’nın Taktiksel Casusluk Hayali Şekilleniyor

OD’ın gölgesinde sahneye çıkan bir diğer büyük duyuru da PHYSINT’in varlığıydı. Kojima bu kez Sony ile ortak geliştirilen taktiksel casusluk oyunu konseptiyle karşımıza çıkıyor. Üstelik PHYSINT şimdiden düşündürücü projeksiyonlarla işaret edilmiş durumda:

  • Oyuncu kadrosu: Charlee Fraser, Ma Dong-seok ve Minami Hamabe gibi dünyaca bilinen isimlerle iş birliği yapılacağı duyuruldu.
  • Geliştirme aşaması: Hâlâ konsept aşamasında, yani oyun çekilmeye başlamadan önceki ilk plan ve tasarım safhası.
  • Çıkış hedefi: Beş ila altı yıl içinde, sadece PlayStation 6 için yayınlanması bekleniyor.

Bunun anlamı, PHYSINT biraz daha uzun vadeli bir vaat sunuyor. Kojima’nın oyun dünyasında “oyun ile film arasında büyüyen sanat formu” vizyonunu bu projeyle daha da pekiştirme ihtimali görünüyor.

hideo kojima physint

Kojima Tarzının İzleri: Bekleyiş, Eleştiri ve Farklılık

Kojima’nın eserlerinde alışık olduğumuz unsurlar bu iki projede de göze çarpıyor:

  • Bekleyişin uzunluğu: Kojima işleri aceleye getirmiyor; OD ve PHYSINT projeleri uzun süre düşünülmüş, planlanmış eserler.
  • Tartışmalı ama özgün anlatı: “Bir kısmı sevecek, bir kısmı nefret edecek” diyebilmek, oyunun sınırlarını zorlayacağı hissini veriyor.
  • Atmosfer ve ambient öğeler: Kojima aksiyondan önce sessizlikten medet uman bir yönetmen gibi. OD fragmanında kullanılan sesler, görüntüler ve mimiklerle bu ruh hâlâ güçlü.

Beklentiler ve Riskler

Bu tür büyük Kojima projeleri her zaman büyük beklenti yaratır; ancak riskleri de yok değil:

  • OD, korku türünde olması nedeniyle oyuncu kitlesini sınırlayabilir. Herkes korku atmosferli bir oyun isteyemez.
  • PHYSINT’in uzun süre konsept aşamasında kalması, oyunun vizyona geçiş sürecinde ertelemelere neden olabilir.
  • Piyasada teknik ve grafiksel beklentilerin yüksek olması: Kojima’dan genellikle yenilikçi, görsel olarak çarpıcı işler bekleniyor.

BOĞAÇ SOYDEMİR TUTUKLANDI

Sonuç: Kojima’nın İki Yeni Vaatkâr Projesi

OD fragmanıyla birlikte Kojima, oyunun atmosferini, oyuncu kadrosunu ve türünü net bir şekilde gösterdi; beni en çok etkileyen kısmı, korku ve gerginlik hissini bu kadar erkenden hissettirebilmesi oldu. PHYSINT ise hâlâ uzak bir umut gibi görünse de, Kojima’nın vizyonu ve projeye dair paylaşılan ilk detaylar umut verici.

Oyuncu camiası ve Kojima hayranları için şu an tek bir soru var: OD ne kadar cesur olacak? PHYSINT, söz verdiği “taktiksel casusluk oyunu” kimliğini ne kadar koruyacak?

Okumaya Devam Et

Trendler