Kültür-Sanat
Tom ve Jerry’nin Gerçek Adları Ne? Bu Detay Herkesi Şaşırttı!

Dünya genelinde milyonların sevgisini kazanmış olan Tom ve Jerry, ilk olarak 1940 yılında seyircilerin karşısına çıktı. Kedi ve fare arasındaki komik ve aksiyon dolu kovalamacalar, jenerasyonlar boyu çocukların ve yetişkinlerin favorisi hâline geldi. Ancak pek çok kişi, bu ikonik ikilinin gerçek isimlerini hiç duymamış olabilir. Evet, Tom ve Jerry olarak bildiğimiz karakterlerin aslında ilk başta farklı isimleri vardı!
🎥 İlk Bölümde Kim Kimdi?
Tom ve Jerry, MGM stüdyoları tarafından yaratıldı. William Hanna ve Joseph Barbera’nın önderliğinde hazırlanan ilk bölüm, “Puss Gets the Boot” (1940) ismini taşıyordu. Ancak bu bölümde Tom’un ismi “Jasper”, Jerry’nin ismi ise “Jinx” olarak geçiyordu. Bu isimler, yapımcıların ilk tercihleriydi ve o dönem için karakterlerin mizacına uygun bulunmuştu.
Jasper, evin ağırbaşlı ve biraz tembel kedisiydi. Jinx ise hareketli, zeki ve alaycı bir faredir. Bu iki karakter arasındaki ilişki, bugünkü çizgi filmlerde gördüğümüz dinamiğin aynısıydı. Ancak karakterlerin adlarının daha akılda kalıcı olması amacıyla değiştirilmeleri gerektiği düşünülüyordu.
📌 Neden Tom ve Jerry?
Hanna-Barbera ikilisi, ilk bölümün yayınlanmasının ardından yeni isimler arayışına girdi. MGM stüdyosunda çalışan animasyon ekibi arasında bir yarışma düzenlendi. Bu yarışmanın sonunda kazanan isimler “Tom and Jerry” oldu. İlginçtir ki bu iki isim, aslında 19. yüzyıldan kalma bir İngiliz deyiminden alınmıştır. “Tom and Jerry” terimi, geçmişte sokaklarda başıboş dolaşan, haylaz ve serseri tipleri tanımlamak için kullanılıyordu.
Bu nedenle hem akılda kalıcı hem de karakterlerin doğasına uygun olan bu isimler, kısa sürede kabul gördü ve karakterlerin resmi isimleri olarak kullanılmaya başlandı. Bugün bildiğimiz Tom ve Jerry efsanesi işte bu noktada başlamış oldu.

💫 Çizgi Filmden Kültürel İkonlara
Tom ve Jerry sadece bir çizgi film karakteri olmanın çok ötesine geçti. 7’den 70’e herkesin sevgisini kazanan bu ikili, çeşitli ülkelerde yüzlerce farklı dile çevrildi, sinema filmleri, özel bölümler, tiyatro gösterileri ve hatta video oyunlarıyla hayatımızda yer etti.
Tom ve Jerry’nin bu kadar uzun ömürlü olmasının temel nedeni, evrensel mizah anlayışına sahip olmalarıdır. Konuşma içermeyen sahneler, tüm dünyada anlaşılabilirliği kolaylaştırmıştır. Yani, ister Türkiye’de olun ister Japonya’da, Tom ve Jerry izlerken aynı kahkahayı paylaşabilirsiniz.
🧠 Psikolojik Etki ve Çocuk Gelişimi
Tom ve Jerry hakkında yapılan bazı akademik araştırmalar, bu çizgi dizinin çocukların problem çözme yeteneklerini geliştirdiğini ortaya koymuştur. Jerry’nin her bölümde farklı bir stratejiyle Tom’u alt etmesi, çocuklara yaratıcı düşünme, plan yapma ve sonuç alma konusunda örnek teşkil etmektedir.
Elbette bazı uzmanlar çizgi filmdeki şiddetin dozajını eleştirmiştir. Ancak Hanna-Barbera, her zaman bu şiddetin karikatürize olduğunu, gerçek dünyayla birebir örtüşmediğini ve çocukların bu ayrımı rahatça yapabildiğini savunmuştur. Bu da çizgi dizinin bu kadar uzun soluklu olmasında etkili olmuştur.
🔍 Tom ve Jerry’nin Bilinmeyenleri
- İlk bölümden sonra Tom’un ismi resmî olarak Jasper’dan “Thomas Cat”e çevrilmiştir.
- Jerry’nin adı da “Jinx”ten “Gerald Mouse”a dönüştürülmüştür, ancak dizide hep kısaca “Jerry” olarak anılmıştır.
- İkilinin ilk Oscar ödülü kazandığı bölüm: “The Yankee Doodle Mouse” (1943).
- 1950’li yıllarda çizgi film başına düşen bütçe, dönemine göre oldukça yüksekti: yaklaşık 35.000 dolar.
- Tom ve Jerry toplamda 7 Oscar kazanarak bu alandaki en başarılı animasyon serilerinden biri oldu.

🎯 Sonuç: Gerçek İsimler, Gerçek Efsane
Bugün hala birçok kişi Tom ve Jerry’nin geçmişini araştırıyor. Jasper ve Jinx olarak başlayan bu yolculuk, isim değişikliğiyle birlikte milyonların hafızasına kazınan bir maceraya dönüştü. Gerçek adlarını öğrenmek, onları daha yakından tanımamıza ve bu kültürel ikonların nasıl birer efsaneye dönüştüğünü anlamamıza yardımcı oluyor.
🧠 Son Paragraf – Nostaljiden Daha Fazlası
Tom ve Jerry sadece nostaljik bir çizgi film değil, aynı zamanda kültürel bir mirastır. Çocukluk anılarımızın ayrılmaz parçası olan bu ikili, halen sosyal medya paylaşımlarından sinema salonlarına kadar birçok alanda kendine yer buluyor. Bugün hâlâ yeni bölümler çekilmekte ve farklı jenerasyonlar aynı karakterlerle yeni bir bağ kurmaktadır. Bu da bize gösteriyor ki, bazen birkaç değişen isim bile bir hikâyenin kaderini sonsuza dek etkileyebilir. Jasper ve Jinx’ten Tom ve Jerry’ye uzanan bu yolculuk, yalnızca bir isim değişikliği değil; çizgi film tarihinin en büyük dönüşümlerinden biridir.
Kültür-Sanat
Yapay Zeka ile Yazılan İlk Türk Tiyatrosu Sahnelendi! Eleştirmenler Ne Dedi?

Yapay zeka ile yazılan tiyatro oyunu ilk kez Türkiye’de sahnelendi. Sanat dünyasında merak uyandıran bu gelişme, “Geleceğin tiyatrosu bu mu?” sorusunu da beraberinde getirdi.
Table of Contents
Yapay zekanın sahneyle buluşması
Kültür-sanat dünyası, 2025 yılına damga vuracak bir gelişmeye şahit oldu. Türkiye’de ilk kez bir yapay zeka tarafından kaleme alınan tiyatro oyunu izleyiciyle buluştu. Oyun, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Beyoğlu Sahnesi’nde prömiyer yaptı ve sanatseverlerden büyük ilgi gördü.

Oyunun senaristi: Bir yapay zeka modeli
Oyun, son yıllarda geliştirilen ileri düzey bir yapay zeka modelinin yardımıyla yazıldı. Tiyatro metni; dramatik yapı, karakter gelişimi ve sahne geçişleri bakımından şaşırtıcı derecede tutarlı bulundu. Yapay zeka, Shakespeare’den Çehov’a kadar birçok yazarı analiz ederek sentezlediği özgün bir anlatı ortaya koydu.
Yapay zeka oyunu: “Hatırlamayanlar Kulübü”
Sahneye konan oyunun adı “Hatırlamayanlar Kulübü”. Konusu ise hafıza kaybı yaşayan karakterlerin zamansal ve duygusal çatışmalarını merkeze alıyor. Tiyatro eleştirmenleri, oyunun felsefi arka planını ve yapay zekanın dili kavrama yeteneğini “şaşırtıcı” olarak değerlendirdi.
Yönetmen: “Yapay zekanın duyguyu yakalaması beni büyüledi”
Oyunun yönetmeni Derya Erdem, bu deneysel projeye ilişkin şunları söyledi:
“İlk başta şüpheliydim. Ama yapay zeka sadece teknik bir anlatı sunmakla kalmadı, duyguyu da yakalamayı başardı. Bazı sahnelerde izleyiciler ağladı.”
Eleştirmenlerden tam not: Ama bir uyarı da var
Tiyatro eleştirmeni Bülent Yaman, oyunun yapay zeka tarafından yazılmış olduğunu bilmeden izleyen seyircilerin büyük çoğunluğunun bu metnin gerçek bir yazarın kaleminden çıktığını düşündüğünü belirtti. Ancak şu uyarıda bulundu:
“Bu gelişme heyecan verici ama yaratıcı zihinlerin işlevini tamamen yapay zekaya bırakmak da tehlikeli olabilir.”
Yapay zekanın kültür ve sanat üzerindeki etkisi
Bu oyunla birlikte, yapay zekanın kültür-sanat dünyasındaki etkisi daha da görünür hale geldi. Tiyatro gibi insan duygularına dayalı bir sanat dalında bile algoritmaların söz sahibi olması, “sanatın insan merkezli doğası” tartışmalarını beraberinde getirdi.
Oyunun oyuncu kadrosu ve sahne tasarımı
“Hatırlamayanlar Kulübü” adlı oyunda Zeynep Çelik, Umut Akçay ve Berke Tan gibi deneyimli oyuncular yer aldı. Sahne tasarımı ise tamamen yapay zeka tarafından önerilen 3D modellemelerle yapıldı ve fiziksel dekorlara sadık kalındı.
Tiyatro izleyicisinin tepkisi nasıl?
Oyun sonrası yapılan anketlerde izleyicilerin %83’ü yapay zekanın yazdığı oyunu “beklentilerin üzerinde” bulduğunu belirtti. Genç izleyiciler özellikle hikâyenin sürükleyiciliğini ve “gerçekçi karakterler”i öne çıkardı.

Sonuç: Geleceğin sanatçısı bir algoritma mı?
Yapay zeka ile yazılan ilk Türk tiyatro oyunu, sanatta yeni bir dönemin başladığını gösteriyor olabilir. Ancak sanatın ruhunun tamamen teknolojiye teslim edilip edilmeyeceği hâlâ tartışma konusu. Belki de gelecek, insan ile yapay zekanın birlikte üreteceği yeni bir sanat anlayışına evriliyor.
Yapay zeka ile sanat: Sınırlar ve etik sorular
Yapay zeka tarafından yazılan tiyatro oyunu büyük ilgi görse de, bu gelişme bazı etik tartışmaları da beraberinde getiriyor. Özellikle sanatçılar ve yaratıcı sektör profesyonelleri arasında, yapay zekanın üretici pozisyona geçmesinin “sanatın insani niteliğini” zayıflatıp zayıflatmadığı tartışma konusu oldu. Zira sanat yalnızca bilgi birikimiyle değil, yaşanmışlık, sezgi ve empatiyle de şekillenen bir üretim sürecidir. Peki, duyguları olmayan bir varlık, duygusal derinliği olan bir eser yaratabilir mi?
Ayrıca telif hakkı ve özgünlük gibi konular da gündeme geldi. Yapay zeka, yazım sürecinde binlerce metni analiz ederek içerik ürettiğinden, ortaya çıkan eserin gerçekten özgün olup olmadığı hukukçular tarafından sorgulanıyor. Sanatın algoritmalarla şekillenmesi, insan emeğinin ve estetik birikiminin arka plana itilip itilmediği sorularını da beraberinde getiriyor.
Tüm bu gelişmelere rağmen izleyicilerin yoğun ilgisi, gelecekte yapay zekanın tiyatrodan edebiyata, müzikten resme kadar birçok sanatsal disiplinde daha fazla söz sahibi olacağını gösteriyor.
Sanatın evrimi, her çağda teknolojiyle yeniden şekillendi. Matbaanın icadı, fotoğraf makinesinin keşfi, sinemanın doğuşu derken şimdi de sahnede yapay zeka var. Bu dönüşüm, kimi için heyecan verici bir yenilikken, kimileri içinse geleneksel sanat anlayışına bir tehdit olarak görülüyor. Ancak şurası kesin ki; yapay zeka destekli sanat üretimi, yaratıcılığın sınırlarını yeniden tanımlıyor. Belki de sanat artık yalnızca duygularla değil, verilerle de konuşacak. Önemli olan ise bu teknolojiyi, insan dokunuşunu yitirmeden nasıl kullanacağımız.
Kültür-Sanat
Arnolfini’nin Evlenmesi Tablosu: Sanat Tarihinin En Gizemli Evlilik Sözleşmesi mi?

Sanat tarihinde sırlarla dolu bir başyapıt: Arnolfini’nin Evlenmesi. Van Eyck’in bu ikonik tablosu, sadece bir çiftin portresi değil; aynı zamanda sembollerle örülü bir görsel anlaşma metni olarak kabul ediliyor. Peki bu eser neden bu kadar konuşuluyor? Arnolfini çiftinin resmedildiği bu tablo, sanattan sosyolojiye, hukuktan dine kadar pek çok katmanı içinde barındırıyor. İşte bu eşsiz eserin bilinmeyenleri…
Tablonun Kısa Künyesi
- Eserin Adı: Arnolfini’nin Evlenmesi (The Arnolfini Portrait)
- Sanatçı: Jan van Eyck
- Yıl: 1434
- Teknik: Yağlı boya
- Boyut: 82.2 x 60 cm
- Bulunduğu Yer: National Gallery, Londra
Kim Bu Arnolfini Çifti?
Tabloda yer alan erkek figürün, İtalyan bir tüccar olan Giovanni di Nicolao di Arnolfini olduğu düşünülüyor. Yanındaki kadının ise eşi Giovanna Cenami olduğuna dair teoriler bulunuyor. Ancak sanat tarihçileri hâlâ bu konuda net bir mutabakata varmış değil. Tablo, evlilik cüzdanı yerine geçen sembolik bir belge olabilir.
Eserin En Dikkat Çekici Detayları
1. Ayna Yansımaları:
Arka planda yer alan küçük, yuvarlak ayna yalnızca Arnolfini çiftini değil, onlara bakan iki kişiyi daha gösteriyor. Bu kişilerin biri Jan van Eyck olabilir.
2. Köpek Figürü:
Çiftin ayaklarının dibindeki küçük köpek, sadakati simgeliyor. Evlilikte sadakat yemini olarak yorumlanıyor.
3. Kırmızı ve Yeşil Renkler:
Kadının giydiği yeşil elbise doğurganlık, erkeğin koyu giysisi ise zenginlik ve saygınlıkla ilişkilendiriliyor.
4. Avize ve Mum:
Tek bir yanan mum Tanrı’nın huzurunu; avize ise ilahi aydınlanmayı simgeliyor.
5. El Tutuşu:
Çiftin birbirine uzanan elleri, evlilik akdini temsil ediyor. Bu detay, dönemin evlilik sözleşmelerinde sıkça karşılaşılan bir jestti.

Sanatın Hukukla Buluştuğu An
Bu tablo yalnızca sanatsal bir portre değil; bazı yorumlara göre hukuki bir belge niteliğinde. 15. yüzyılda evlilikler bazen sözlü beyanlar ve tanıklarla belgelenirdi. Bu tablo da bu anlamda sembolik bir evlilik sözleşmesi olarak görülüyor. Tablonun üst kısmında yer alan “Johannes de eyck fuit hic” (Jan van Eyck buradaydı) yazısı, sanatçının bu evliliğe tanıklık ettiğini işaret edebilir.
Modern Dünyada Arnolfini Etkisi
Arnolfini’nin Evlenmesi tablosu, günümüz sanat tarihçileri ve izleyicileri için hâlâ çözülmemiş sırlar barındırıyor. Sanat eğitimlerinde sıklıkla analiz edilen bu eser, hem semboller hem de anlatım gücü açısından bir ders niteliğinde. Van Eyck’in gerçekçilikte ulaştığı seviye, Rönesans sanatının temel taşlarından biri olarak kabul ediliyor.
Sonuç: Bir Resimden Fazlası
Arnolfini’nin Evlenmesi, yalnızca bir çiftin portresi değil; bir dönemin zihniyet yapısını, dini ve toplumsal kodlarını da içinde barındıran bir sanat harikası. Günümüzde hâlâ tartışılan semboller, bu eseri sadece estetik değil, entelektüel bir deneyime de dönüştürüyor.
Tablonun sanatsal etkisi yalnızca teknik becerilerle sınırlı kalmaz; aynı zamanda dönemin toplumsal ve kültürel yapısına dair önemli ipuçları da sunar. Arnolfini’nin Evlenmesi, o dönemde evliliklerin sadece aşk temelli değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal ittifaklar olarak da değerlendirildiğini vurgular. Jan van Eyck’in detaylara olan bu titiz yaklaşımı, hem sanat tarihçileri hem de sosyologlar için zengin bir analiz alanı yaratmıştır.
Ayrıca, tablonun arka planındaki incelikli semboller, Orta Çağ’da ve erken Rönesans döneminde dini sembolizmin günlük hayatla nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Örneğin, duvardaki süslemelerde yer alan “tek tespih” motifi, evlilikte sadakatin simgesi olarak yorumlanır. Aynı şekilde, kadının masumiyetini simgeleyen beyaz örtü veya adamın koyu kıyafetleri gibi ögeler, karakterlerin sosyal rollerini de betimlemektedir.
Bununla birlikte, Arnolfini’nin Evlenmesi tablosu sadece bir nikah sahnesi değildir; bir belgeleme eylemidir. Arka duvardaki “Jan van Eyck buradaydı” yazısı, sanatçının bu evliliği resmi olarak belgelediği anlamına gelir. Bu yönüyle tablo, hem sanatsal hem de hukuki bir vesika gibi işlev görür. Bu yaklaşım, van Eyck’i döneminin ötesinde düşünen bir sanatçı olarak konumlandırır.
Bugün Louvre Müzesi ya da Prado gibi büyük müzelerde sergilenen tablolar kadar etkileyici olan bu eser, Londra’daki National Gallery’de ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor. Özellikle sanat tarihi öğrencileri, görsel analiz uzmanları ve meraklı sanatseverler için Arnolfini’nin Evlenmesi, sadece bir tablo değil; bir görsel anlatı manifestosudur.
Spor
Baba Hüsnü Kimdir? Beşiktaş’ın, Türk Futbolunun ve İstihbaratının Efsanesi ve Gizli Kahramanı

Türk futbol tarihinin unutulmaz isimlerinden biri olan Baba Hüsnü, yalnızca sahada gösterdiği performansla değil, perde arkasında yürüttüğü görevlerle de hafızalara kazınmıştır. Gerçek adıyla Hüsnü Savman, hem Beşiktaş’ın efsane sol beki hem de Türk istihbaratına katkı sağlayan gizli bir kahraman olarak anılıyor.
Futbolla Başlayan Efsane
1908 yılında Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğan Hüsnü Savman, genç yaşta futbola olan ilgisiyle dikkat çekti. Kariyerine Beşiktaş’ta başlayan Savman, kısa sürede takımın vazgeçilmezlerinden biri haline geldi. 1927–1943 yılları arasında siyah-beyazlı formayı tam 294 kez terletti ve bu süreçte 42 gol kaydetti. Sol bek pozisyonunda oynayan Baba Hüsnü, zaman zaman hücuma verdiği destekle de takımına katkı sundu.

Kendine has stili, liderlik özelliği ve hırslı yapısıyla Beşiktaş taraftarlarının gözünde bir efsaneye dönüştü. Lakabı da buradan geliyor: Takım arkadaşları ve taraftarlar ona duydukları saygıyı “Baba Hüsnü” diyerek gösteriyorlardı.
Milli Formayla Görev: 1936 Berlin Olimpiyatları
Hüsnü Savman yalnızca kulüp düzeyinde değil, milli takım seviyesinde de ülkesine hizmet etti. 1936 yılında Türkiye’yi temsilen Berlin Olimpiyatları’nda forma giydi. Hem saha içindeki yeteneği hem de disiplinli duruşuyla Türk futbolunun yüz akı oldu.
Futbolun Ötesinde Bir Misyon: İstihbarat Görevleri
Baba Hüsnü’nün hayatındaki asıl sıra dışı hikâye ise futbolun dışındaki gizli görevlerinde saklı. Dönemin istihbarat birimleri tarafından “sessiz bir görev adamı” olarak tanımlanan Savman, özellikle 1930’lu yıllarda Türk istihbaratı için çalıştı.
Anlatılanlara göre Baba Hüsnü, Sovyetler Birliği’nden gelen futbolcu Konstantin Shchegotsky ile temasa geçerek onun Türkiye’ye kazandırılması sürecinde aktif rol oynadı. Hikâyeye göre Shchegotsky, İstanbul’da bir organizasyona davet edilip bazı özel görüntülerle etkilenerek Türk istihbaratının işbirliği teklifini kabul etti. Bu operasyonda Baba Hüsnü’nün ismi perde arkasında kilit rol oynayan isimlerden biri olarak geçiyor.
İtiraf Belgelerinde Geçen İsim: Baba Hüsnü
Sovyet futbolcusu Shchegotsky’nin ilerleyen yıllarda KGB sorgularında verdiği ifadelerde Baba Hüsnü’nün ismi yer aldı. İfadelerde, Savman’ın istihbarat adına bazı görevlerde bulunduğu ve kendisine yönlendirme yaptığı belirtilmişti. Bu da futbolcunun yalnızca saha içinde değil, devlet güvenliği açısından da önemli işlerde görev aldığını ortaya koyuyordu.

Çift Yönlü Yaşam: Kahramanlık ve Sessizlik
Hem sporcu hem de devlet görevlisi olmak kolay değil. Ancak Baba Hüsnü, bu iki zıt rolü büyük bir ustalıkla yürüttü. Sahada mücadele eden bir sol bek, saha dışında ise istihbarat ağı içinde sessizce hareket eden bir ajan. Bu yönüyle Baba Hüsnü, Türk futbol tarihinde eşi benzeri olmayan bir karakterdir.
Erken Veda: Hayatının Son Yılları
Baba Hüsnü’nün hayatı ne yazık ki uzun sürmedi. 1945 yılında, yalnızca 37 yaşında hayatını kaybetti. Genç yaşta aramızdan ayrılan bu özel insan, ardında büyük bir miras bıraktı. Onun adı Beşiktaşlılar için hâlâ saygıyla anılırken, milli güvenlik camiası için de unutulmaz bir figürdür.
Baba Hüsnü’nün Mirası Nedir?
Hüsnü Savman’ın hikâyesi, Türk spor tarihinin en sıra dışı anlatılarından biridir. Onu sadece başarılı bir futbolcu olarak tanımlamak eksik kalır. Aynı zamanda vatanı için sessizce görev yapmış, önemli süreçlerde rol almış bir gizli kahramandır.
Bugün bile Beşiktaş taraftarları onu sevgiyle anarken, tarihçiler onun hem sahadaki oyununu hem de perde arkasındaki görevlerini hayranlıkla inceliyor. Baba Hüsnü’nün hayatı, hem futbolculara hem de genç nesillere örnek olacak türden.
Türk futbolunun ilk dönemlerinde forma giyen bazı isimler, sadece sahada gösterdikleri başarılarla değil, toplumsal rollerindeki etkileriyle de hafızalara kazındı. 1930’lu yıllar Türkiye’sinde futbolcular, çoğu zaman hem gençliğin rol modeli hem de devletin temsilcisi konumundaydı. O dönemlerde bir oyuncunun disiplini, duruşu ve halkla ilişkisi en az futbol yeteneği kadar önemsenirdi. Birçok futbolcu, yalnızca sporda değil; kültürel ve hatta siyasi alanlarda da görev aldı. Bu yönüyle spor, yalnızca bir oyun değil; milli bir duruşun temsil biçimi hâline gelmişti.
İstanbul’un dar sokaklarında başlayan futbol serüveni, zamanla ülkenin en stratejik şehirlerine uzanan bir misyona dönüştü. Özellikle yurtdışı bağlantılı olaylarda, oyuncular bazen bir elçi, bazen bir rehber olarak görev aldı. Bu isimlerden biri, kritik görüşmelerde tercümanlık yaparken; bir diğeri, uluslararası organizasyonlarda diplomatik bağlantılar kurmakla meşguldü. Saha dışında yürütülen bu görevler, o yıllarda sporun ne denli hayati bir araç olarak kullanıldığını ortaya koyar. Dışarıdan bakıldığında bir maçtan ibaret gibi görünen karşılaşmaların arka planı, çoğu zaman büyük devlet stratejilerinin bir parçasıydı.
-
Haberler3 hafta ago
Anoreksiya hakkında bilinmeyenler! Nihal Candan’ın Vefatına Yol Açan Anoreksiya Nedir?
-
Kadın ve Moda2 hafta ago
Fenerbahçe Kutlamasını Sallayan Mecnun Giasar Kimdir? Hande Yener’le Sahneye Çıkınca Sosyal Medya Çalkalandı!
-
Yemek & Sağlık3 hafta ago
Türkiye’nin En İyi Pizzacıları Avrupa Listesinde! Bu Lezzetler İtalya’yı Bile Kıskandırdı
-
Seyahat3 hafta ago
2025 yaz tatili önerileri
-
Yemek & Sağlık3 hafta ago
2025’in En Sağlıklı Beslenme Trendi: Mavi Bölge Diyeti Neden Bu Kadar Popüler Oldu?
-
Spor2 hafta ago
Lyon Küme Düştü mü? Fransa Ligi Devinden Şok Karar!
-
Teknoloji3 hafta ago
Yapay Zekâ 2025’te Nerede? Yeni Teknoloji Dalgası Hangi Sektörleri Dönüştürüyor?
-
Kültür-Sanat2 hafta ago
Sezen Aksu’dan Gönülleri Dağlayan Albüm: “Paşa Gönül Şarkıları” Yayınlandı!